SON DAKİKA

Okul, kaygı ve gelecek fırtınası

Geçen hafta bu köşede okul hayatı ve sonrasındaki iş süreçleri üzerine konuşmuştuk. Gelen geri bildirimler, bu konuların özellikle gençler ve onların ebeveynleri için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.

Ancak işin bir de görünmeyen, belki de en ağır olan kısmı var: Başarı baskısı, gelecek belirsizliği ve tüm bunların genç zihinler üzerindeki ruhsal yükü...

Okul zili çaldığında veya sınav takvimleri açıklandığında, öğrencilerin omuzlarına binen yük sadece dersler, notlar veya ödevler olmuyor. Aynı zamanda bitmek bilmeyen bir "gelecek" kaygısı, "ne olacağım?" sorusu, "başarılı olmak zorundayım" baskısı da zihinlerini meşgul ediyor. Lise öğrencileri için üniversite sınavı, üniversite öğrencileri için bölüm seçimi, mezuniyet sonrası iş bulma yarışı... Her adım, kendi içinde ayrı bir stres ve belirsizlik yumağı barındırıyor.

Bu süreçte gençler sadece kendileriyle değil, aynı zamanda ailelerinin beklentileriyle, akranlarının sözde "mükemmel" başarı öyküleriyle ve sosyal medyanın yarattığı o kusursuzluk algısıyla da mücadele etmek zorunda kalıyorlar. "Filanca şunu kazanmış", "Falanca şurada staj yapıyor" gibi karşılaştırmalar, zaten kırılgan olan özgüvenlerini daha da sarsabiliyor. Tüm bunlar bir araya geldiğinde, ortaya uykusuz geceler, mide kasılmaları, odaklanma güçlüğü, bitmeyen bir yorgunluk ve maalesef ki mutsuzluk çıkabiliyor.

Peki, bu yoğun stres ve kaygı fırtınası içinde genç ruhlar nasıl ayakta kalacak? Öncelikle kabul etmek gerek: Belirli bir düzeyde stres, hayatın doğal bir parçasıdır ve hatta bizi harekete geçirebilir. Ancak bu stres kronikleşip günlük hayatımızı, akademik performansımızı, sosyal ilişkilerimizi veya fiziksel sağlığımızı olumsuz etkilemeye başladığında alarm zilleri çalıyor demektir. Sürekli bir endişe hali, keyif alınan şeylerden uzaklaşma, sosyal izolasyon, uyku veya yeme düzenindeki kalıcı bozukluklar... Bunlar göz ardı edilmemesi gereken işaretlerdir.

Bu noktada en önemli adımlardan biri, yaşananların normalleştirilmesidir. Sevgili genç arkadaşım, bu duyguları yaşayan tek sen değilsin. Senin yaşındaki pek çok akranın benzer kaygılarla boğuşuyor. Bu durumu konuşmaktan, paylaşmaktan çekinme. Güvendiğin bir arkadaşınla, ailenle veya bir öğretmenle dertleşmek bile omuzlarındaki yükü hafifletebilir.

Daha somut adımlar da atılabilir. Zaman yönetimi becerilerini geliştirmek, küçük ve ulaşılabilir hedefler koymak, ders çalışmanın yanı sıra hobilerine ve sevdiğin aktivitelere zaman ayırmak, düzenli fiziksel aktivite yapmak, sağlıklı beslenmek ve en önemlisi yeterli uyku almak, stresle başa çıkmada sihirli değnek gibidir.

Ancak bazen tüm bu çabalar yeterli olmayabilir. İşte tam da bu noktada profesyonel destek devreye girer. Bir okul psikolojik danışmanı, rehber öğretmen veya klinik psikolog/psikiyatristten yardım almak, sanılanın aksine bir zayıflık belirtisi değil, tam tersine büyük bir cesaret ve kendine değer verme göstergesidir. Unutma, bir uzmana başvurmak, kırılan kolumuzu alçıya aldırmak kadar doğal ve iyileşme sürecinin önemli bir parçasıdır. Okulundaki rehberlik servisinin kapısını çalmaktan veya güvendiğin bir büyüğünden sana bu konuda yardımcı olmasını istemekten çekinme.

Hepsini topladığımızda okul hayatının getirdiği stres ve gelecek kaygısı, gençlerin yüzleşmek zorunda kaldığı gerçekler olarak kalıyor.  Ancak bu fırtınayı en az hasarla atlatmak, hatta bu süreçten güçlenerek çıkmak mümkün. Kendinize karşı nazik olun, mükemmeliyetçilik tuzağına düşmeyin, başkalarıyla kendinizi kıyaslamayı bırakın ve en önemlisi, ihtiyacınız olduğunda yardım istemekten çekinmeyin. Unutmayın, bu yolculukta yalnız değilsiniz ve ruh sağlığınız, en az akademik başarınız kadar değerlidir.