Hayat koşturmacasında hepimiz bir "güç" peşindeyiz, değil mi? Daha güçlü bir kariyer, daha güçlü bir ekonomi, daha güçlü bir duruş...
Bir ormanı gezerken gördüğünüz heybetli ağaçların sessiz gücüne hayran kalırsınız. Yüzlerce yıl orada duran, fırtınalara direnen o sarsılmaz gövdeler, ölümsüzlüğün birer anıtı gibidir.
1. hafta: En sağlam kaleler içerden fethedilir Bazen bir yapı o kadar sağlam, o kadar parlak olur ki, kendi gölgesinde en kirli urları büyüttüğünü fark etmezsiniz.
Özgürleşmek... Ne kadar da sık kullandığımız, uğruna şarkılar, şiirler yazdığımız ama belki de anlamını en çok karıştırdığımız kavramlardan biri.
Hiç etrafınıza bakıp kalabalıklar içinde bir tuhaflık hissettiniz mi? Sanki herkes bir rolü oynuyor, ezberlenmiş replikleri tekrar ediyor ve bir sonraki sahneye geçmek için acele ediyor gibi… Gözler boş, gülüşler mekanik ve sohbetler, ruhun derinliklerine inmek yerine yüzeyde sörf yapıyor. Sanki bedenler artıyor ama içlerindeki "insan" azalıyor.
Tarihin sayfaları, Jül Sezar'ın trajik sonunu ve en yakını Marcus Junius Brutus'un hançerini fısıldar.
Hepimizin hayatına sessizce girerler. Bazen bir arkadaş, bazen bir aile üyesi, bazen de hiç tanımadığımız biri…
Hayat, karmaşık bir labirent gibidir; her birimiz bu yolda kendi duruşumuzu ve yolumuzu belirleriz.