Türkiye'nin enerjide yeni stratejilere ihtiyacı var
SSCB yıkıldıktan sonra Türkiye, enerji koridoru olmayı stratejik hedef olarak belirledi. Zira Türk ülkeleri, sahip oldukları zengin petrol ve gaz rezervlerini sadece Rusya üzerinden piyasalara ulaştırabildiklerinden Moskova'nın takdir ettiği fiyatlara razı oluyorlardı. Farklı bir güzergaha ihtiyaçları vardı. İran'a ambargo uygulandığından ve Afganistan istikrarsız olduğundan en iyi alternatif Türkiye'ydi.
Bugün itibariyle Türkiye bu hedefini kısmen gerçekleştirebildi. Azerbaycan’ın petrol ve gazı piyasalara Türkiye üzerinden ulaşıyor. Orta Asya ülkelerinin en büyük müşterisi ise Çin oldu. Zira Türkiye’nin geliştirdiği birçok proje, en büyük müşteri olan AB’nin yavaş ve sağlıksız çalışan karar alma mekanizmaları ve Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen Fransa gibi ülkelerin yaklaşımları nedeniyle sonuçlandırılamayınca, Türk ülkeleri Çin’e yönelerek, kaynaklarını piyasa fiyatlarından çok daha düşüğe Rusya’ya satmaktan kurtuldular.
Otuz yıllık süreçte Ankara, sadece Türk ülkelerini dikkate alarak strateji belirlemenin yanlış olduğunu fark etti. Zira bilinen petrol rezervlerinin %75’i ve doğalgaz rezervlerinin %72’si Türkiye’yi çevreleyen Hazar Havzası, Orta Doğu ve Rusya’da bulunuyor. Türkiye’nin enerji kaynakları açısından zengin bölgelerle, enerji ithalatı için her yıl trilyon dolardan fazla ödeme yapan Avrupa arasında olması, enerji koridoru olma hedefinin kapsamını geliştirmesine olanak tanıyor.
Bu nedenle Ankara; Hazar, İran, Körfez, Rusya, Mısır ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınmasını yani çok yönlü enerji koridoru olmayı stratejik hedef olarak belirledi. Türkiye, devreye giren BTC, TANAP, TAP, Mavi Akım, Türk Akımı, İran- Türkiye doğalgaz hattı ve Şahdeniz projeleri sayesinde, enerji koridoru olma yönünde hayli mesafe aldı. Türkiye-Yunanistan-İtalya doğalgaz hattı, Doğu Akdeniz-Türkiye doğalgaz hattı, Irak-Türkiye petrol ve doğalgaz nakil hatları ve en önemlisi Hazar geçişli nakil hatları projeleri gerçekleşirse, ülkemiz dünyanın en yüksek kapasiteli enerji koridoru olacak.
Enerji koridoru olan Türkiye her yıl ciddi tutarda geçiş ücreti alır. Topraklarından geçen nakil hatlarından düşük fiyatlarla enerji tedarik eder. Enerji krizlerinden, öncelikli alım hakkı olduğundan, daha az etkilenir. Bunlara ilaveten enerji sahalarına ve Türkiye üzerinden geçen nakil hatlarına yatırım yapan, bu hatlardan geçen petrol ve gazı satın alan ülkeler ve uluslararası şirketler Türkiye’nin istikrarına önem verirler. Hem üretici hem de tüketici ülkelerin üzerindeki ağırlığımız artar. Bu kazanımlar önemlidir ama Türkiye, sadece enerji koridoru olmakla yetinmemelidir.
Türkiye, enerjide üretici olma hedefini benimseyerek türev ürünler üretebilirse, sektördeki başat oyunculardan olur. Enerji koridoru olmanın yanında üretici olabilirsek hem enerji jeopolitiğinde vaz geçilmez oluruz hem de gelirlerimiz katlanarak artar.
Azerbaycan, Bakü- Ceyhan petrol nakil hattıyla eş zamanlı olarak İzmir’de Star Petrol Rafinerisini devreye aldı. Star kurulduğundan beri her sene en çok ihracat yapan beş şirketten biri oluyor. On binden fazla direk, elli binden fazla dolaylı istihdam sağlıyor. Daha önce petrolünün tamamını ham olarak yani minimum fiyattan ihraç eden Azerbaycan, rafinerinin devreye girmesinden sonra üründen ürüne değişmekle birlikte, petrolünü üç-dört kat yüksek bedelle satıyor.
Azerbaycan, rafineri yatırımıyla yetinmeyerek SOCAR markasıyla akaryakıt sektörüne girdi. Akaryakıt fiyatları ham petrolün yaklaşık olarak altı katı. SOCAR kısa sürede çok sayıda ülkede ya pazar lideri (Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna, Moldavya) ya da başlıca oyunculardan (Rusya, Romanya, Türkiye) biri oldu.
Yapılacak nakil hatlarıyla, özellikle Hazar geçişli hatlarla eş zamanlı olarak üretici ülkelerle ortak rafineri, akaryakıt ve gaz sıvılaştırma tesisleri yapılması halinde, üretilecek ürünler katma değerli yani yüksek fiyatlarla satılacağından hem Türkiye’nin hem başta Türk ülkeleri olmak üzere üretici ülkelerin gelirleri katlanarak artar. Nakil hatları ve rafineri yatırımları sayesinde Azerbaycan ve Türkiye ekonomik açıdan bütünleşti. Bahse konu yatırımlar yapıldığında Türk dünyası bütünleşir. Aynı zamanda Türkiye, ‘’koridor ülke’’ konumundan ‘’enerji üreten ülke’’ pozisyonuna yükselir.
Çin’in, denizden ABD tarafından ablukaya alınma ihtimaline karşı Bir Kuşak Bir Yol projesini devreye alması ve Süveyş Kanalında yaşanan sorunlar Irak, Katar ve Kuveyt gibi ihracatlarının tamamını gemi tankerlerle yapan ülkeleri riski dağıtmak için nakil hatlarına yönlendiriyor.
Rusya, Avrupa’yı kaybedince açıkta kalan devasa hacimdeki kapasitesini yönlendireceği ülke arıyor. Türk ülkeleri hem Rusya’dan sonra Çin’e bağımlı olmak istemiyorlar hem de kaynaklarını ham olarak yani düşük fiyattan satmaktan şikayetçiler. Yani dış konjonktür, (benimsemesi halinde) Türkiye’nin enerjide üreticisi olma stratejisini uygulamasını kolaylaştıracak durumda.