Dolar $
32.51
%0.37 0.12
Euro €
34.64
%0.2 0.07
Sterlin £
40.5
%0.01 0
Çeyrek Altın
4080.34
%0.62 24.74
SON DAKİKA

J.J.Rousseau ile Toplum Sözleşmesi kitabı üzerine konuşmak

J.J.Rousseau, 1712 yılında Cenevre'de doğar. Babası Isaac bir saatçidir ve Topkapı sarayında saat tamirciliği yapmıştır.

1728-1738 yılları arasında sekreterlik , müzik hocalığı ve tercümanlık yaparak Fransa ve İtalya’yı dolaşır . David Hume ‘un daveti üzerine İngiltere’ye gider.

Filozof ve yazar olarak siyasi fikirleri Fransız devrimini etkilemiştir. Düşünceleri özellikle devrimden sonra kurulan yeni devletin kalkınmasında, toplumun sosyal yapısında ve eğitim sisteminde etkili olmuştur.

Dünyanın en garip devrimcilerinden biri olan Rousseau, zamanının monarşik sisteminin, çoğunluğun yoksulluğu anlamına geldiğinin farkındaydı ve bunu söyleyecek cesarete sahipti…

Lord Marley’in de dediği gibi; “Fransa, bütün toplum ve politika sisteminin uğradığı ölümcül yozlaşmadan kurtulmasını ve içten çözülmeye dıştan paylaşılmaya karşı korunmak için güce kavuşmasını en çok Rousseau’nun eserlerine borçludur.”

Zaman makinamı çalıştırıp ölmeden hemen önce 1778 yılına giderek, Rousseau ile bir sabah yürüyüşü yaparken Toplum Sözleşmesi kitabında aslında ne anlatmak istediğini konuşmak istiyorum.

-Günaydın üstadım, bir hayranınız olarak sabah yürüyüşünüzde size eşlik etmek isterim, umarım rahatsız etmiyorumdur.

-Şeref duyarım  yabancı , birlikte yürüyelim hem de konuşalım.

-Üstadım, Toplum Sözleşmesi kitabınız beni ziyadesiyle etkiledi. Felsefe ile ilgilenen bir hayranınız olarak bu kitapta aslında ne anlatmak istediğinizi sizin kelimelerinizden dinlemek isterim. 

-‘İnsan özgür doğduğu halde her yerde zincire vurulmuştur…’

Genç adam, Toplum Sözleşmesi kitabımda asıl amacım, meşru otoritenin kaynaklarını ve sınırlarını açıklamaktı. Devlete karşı görevlerimiz bir toplum sözleşmesinden kaynaklanır bana göre.

Tarihin bir anında insanların fiilen bir araya toplanıp pazarlık yaptıklarını söylemiyorum. Yalnızca yurttaşlar ile devlet arasındaki ilişkilerin en iyi birlikteliğin varsayımsal kökeninin irdelenmesiyle anlaşılabileceğini söylüyorum.

Bir devletin üyelerinin yaptığı temel anlaşma kamu yararı için birleşecekleri anlaşmasıdır. Tek başına yaşamak yerine toplumun bir parçası olarak iş birliği yaptıklarında bireylerin kazanacağı çok şey vardır. Toplum hayata ve mülkiyete koruma sağlar. Bu nedenle bireylerin işbirliği yapıp bir devlet oluşturması için çok güçlü bir özendirici vardır.

Bir toplumda yaşamanın özü, korunmanın yararlarından yararlanmak için doğal özgürlüklerinizin çoğundan vazgeçmenizdir. Toplum sözleşmesi teorisinin, gerçek özgürlük ile toplum meyvelerini birleştiren bir formül olduğuna inanıyorum…

Genel irade, kamu yararından yanadır ve devletin varlığının devam etmesi, devletin çıkarlarıyla çatışınca özel çıkarların bir tarafa bırakılmasına bağlıdır…

‘Üyelerinden her birinin canını, malını bütün ortak güçle savunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulmalı ki, orada her insan hem herkesle birleştiği halde yine kendi buyruğunda kalsın, hem eskisi kadar özgür olsun…’

-Üstadım, eşitlik denince ne anlamalıyız sence?

-‘Eşitlik; güç ve zenginlik derecesinin herkes için kesinlikle aynı olması değil, bu gücün hiçbir zorbalığa kaçmaması ve ancak mevki ve yasalar gerektirdikçe kullanılması, varlık bakımından da hiçbir yurttaşın ne başkasını satın alacak kadar zengin, ne de kendini satmak zorunda kalacak kadar yoksul olmaması gerektiğidir…’

Demokrasi kadar durmadan biçim değiştirmeye alabildiğince kayan, varlığını korumak için de daha çok uyanıklık ve yiğitlik isteyen hiçbir yönetim yoktur.

Hükümet bir tek kişinin eline geçince hükümdarla halk arasına çok büyük bir açıklık girmiş olur, devlet de bağlantıdan yoksun kalır. Bağlantı kurmak için birtakım ara sınıfların bulunması gerekir; bu sınıfları doldurmak için de hükümdarlara, büyüklere, soylulara gereksinim duyulur. Ama bütün bunlar küçük bir devlete uygun gelmez. Çünkü her türlü sınıf ayrımı onu yıkıma götürür.

Son olarak genç adam sana şunu söyleyebilirim:

‘Devlet ne kadar büyürse özgürlük o kadar azalır…’