Dolar $
32.58
%0.01 0
Euro €
34.88
%0.07 0.02
Sterlin £
40.62
%-0.19 -0.07
Çeyrek Altın
3963.27
%0.14 5.34
SON DAKİKA

Sokrates, İstanbul'da olsaydı, deprem için ne söylerdi?

Sokrates tuhaf bir filozoftu. Annesinin ebe olmasından dolayı kendince isimlendirdiği sokratik doğurtma yöntemini kullanarak gerçeğe ulaşmayı hedeflediği bir tarzı vardı. Ayrıca Platon'unda hocasıydı.

Atina sokaklarında dolaşırken Yunan felsefesine kattığı ağırlığı hissedebilmiştim.

Gençleri inançsızlığa sevk ettiği ve kafalarını karıştırdığı suçlamasıyla yargılanmıştı.

Amacı onların kafalarını karıştırmak değil düşünmelerini sağlamaktı elbette.

Benim istediğim şey ise rüyamda, Sokrates’in yaşadığı döneme gidip, haklı olduğunu bildiği halde baldıran zehrini büyük bir olgunlukla içerek yaşamına son vereceği o gün, onu engelleyerek zaman makinamla 2021 yılına İstanbul’a getirmekti.

Sonrasında galata kulesinin tepesinde İstanbul’a şöyle bir bakmasını sağlayıp, karşılıklı orta şekerli Türk kahvemizi yudumlarken, o öldükten sonra geçen 2400 yılda Dünya’da neler olup bittiğini özetleyecek, beklediğimiz büyük İstanbul depreminden sözü açıp bize yol göstermesini isteyecektim.

Sonra, göz kapaklarım giderek ağırlaştı…

-Dostum Serhat, şuan rüyamı görüyorum emin değilim ancak bana anlattıklarına çok şaşırdım.

Beni asıl şaşırtan insanlığın bu kadar ilerleme kaydetmesine karşılık giderek daha mutsuz olmayı nasıl kabullenebildiğidir.

Çıkar çatışmaları, savaşlar, güçlünün zayıfı ezmesi, haklı olmanın pekte önemli olmadığı, demokrasi ve insan haklarının içinin tamamen boşaltılarak sadece görüntüsünün kaldığını, adaletin duvarlarda boy gösterdiğini ancak kendisini fenerle aradığınızı görüyorum.

Elbette ki çok tuhaf bütün bu yaşadıklarınız, demek ki gelişmek insanı daha demokratik ve mutlu yapamıyormuş.

Koca şehirde ağaçlara nefes alacak bir yer bırakmamışsınız, kimse kimsenin yüzüne bakmıyor.

Mutsuzluk ve kaygı okuyorum gözlerinden, insanlarınızın.

Sahi nasıl başardınız bu kadar insanı, bu kadar mutsuz yapabilmeyi?

Susuyorum …

-Üstadım eleştirilerine üzülerek katılıyorum ancak inanın fazla zamanımız kalmadı. Bu güzel ve soylu şehri ciddi anlamda yıkabilecek bir deprem bekliyoruz. Bense elimden gelen her şeyi yapmama rağmen, insanların bir şeyleri düzeltmeleri adına etkili olamıyorum.

Sence ne yapmalıyız?

-Öncelikle şunu açıklığa kavuşturalım senin şu deprem dediğin, yerin sallanması ile taşların yıkılmasını sağlayarak insanları öldüren, denizden gelen dalgalarla boğulmalarını sağlayan doğa olayından mı bahsediyorsun?

-Evet

Üstad ayağa kalkarak Galata kulesinin denize bakan penceresine yönelir ve dışarı bakar. Saygısızlık etmemek için yanına gelip bende bakmak isterim, söyleyeceklerini daha iyi anlayabilmek için.

-Öncelikle insanlarınızın durumunun pekte iyi olduğunu düşünmüyorum. Refah seviyesi düşük olan bir kentin insanlarından sonuca yönelik bir katkı beklemek hayalcilik olur.

-Hiçbir şey yapmayın!

Duraksayarak, neden diye sordum ?

-Problemler toplumu kilitlemiş zaten, binalar yıkılır diye korkma, yıkılsın, sonrasında kendi küllerinizden daha sağlamlarını inşa edersiniz.

-Ancak çok fazla kişi ölebilir.

-Kimsenin ölmesini, konuşarak engelleyemezsin dostum…

-İnsanları harekete geçiren acıdır. Bırak bu acıyı yaşasınlar. Sonra sistem işlemeyen kısımlarıyla vedalaşarak tekrar hareket edecektir.

- ‘Ordo Ab Chao’ durumunu yaşama zamanınız gelmiş.

Yani, Kaos’dan doğan düzene ihtiyacınız var.

Hiç bir şey yapmayın sadece bekleyin.

Göreceksin her şey çok daha güzel olacak…

Sonrasında gözlüklerimi çıkararak denize baktım.

-Dostum kahvem bitti beni artık geri götürmelisin. Atinalılar kaçtığımı düşünürlerse, bu bana yakışmaz.

Ayrıca 2400 yıl sonra her şeyin çok daha kötü olduğunu görmek bana iyi geldi.

Artık kararımda ne kadar haklı olduğumu daha iyi görebiliyorum.

Üstadın sözleri bittiğinde, kan ter içinde uyandım…