Her gün yeni bir başlangıçtır
"Hayata nasıl başladıysam öyle ölecektim kuşkusuz, kitapların arasında." J. Paul Sartre'ın bu sözünü ilk okuduğumda içindeki varoluşçuluk akımını ateşleyen gücünü nereden aldığı konusunda ikna olmuştum aslında.
Sonrasında insan gerçekleri hem yaşayıp hem de kaleme alırken nasıl olurda Dünya’ya daha iyimser bakabilir diye çok düşünmüşümdür.
Düşünsenize gerçekler ve optimist bir bakış açısı!
Bahsettiğim elbetteki Titanik batarken keman çalmaya devam eden müzisyenler gibi davranmak değil.
Ya da İstanbul fetih için kuşatıldığında meleklerin cinsiyetini tartışan Bizanslıların o anki hislerini anlamaya çalışmaktan bahsetmiyorum.
Yani şuan için düşünelim, bu Bizanslılara Acun henüz meşhur olmamışken bir mikrofon tutsaydı acaba bize ne söylerlerdi?
-Sayın papaz, Fatih şehri almak üzere kuşattı, bu defa çok ciddiler sanırım Konstantinie düşecek, ne düşünüyorsunuz ?
-Acun efendi bunlar önemli değil sen hele bize fikrini söyle melekler sence dişi midir yoksa erkek mi?
Mart ayının 2021’inde Türkiye’de iyimser yazılar yazmak!
Her sabah yoga yaparak güne başlamak, müzik dinleyerek spor yapmak, kilo almamak için kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir yiyerek sürekli tartıya çıkıp aynada kendine bakmak, yatarken gözleri şişmesin diye bandaj takmak…
Morali bozulmasın diye haberleri izlememek, gazete okumamak ve kendi kurtarılmış bölgesinde kimseye faydası olmadan Dünyadaki cennetini yaratmış olan vurdumduymaz insanlardan bahsediyorum…
Her gün pandemi nedeniyle önemli insanlarını teker teker kaybeden, şehitler veren, deprem bekleyen, işsizlik, banka borçları, haciz tehtidi altında yaşam mücadelesi veren onca insanımız çaresizlikten kıvranırken, en büyük sıkıntısı virüs nedeniyle yurtdışına çıkamamak olan bu insanlar neden bu kadar duyarsızlar?
Dünyadaki en zengin 26 kişinin serveti, dünya nüfusunun yarısının sahip olduğu tüm varlığa eşit. Sizce bu sonuçta bir tuhaflık yok mu?
Ancak, birazda diğer taraftan bakalım isterseniz. Siz bu insanları görmezden gelirseniz neler oluyor onu irdeleyelim.
TÜİK verilerine göre son 11 yılda ülkemizde;
Öldürme 6 kat
Hırsızlık 7 kat
Kaçakçılık 9 kat
Cinsel suçlar 10 kat
artarak rekor kırmaya devam ediyor.
Yani problemlerini çözemediğiniz, istihdam yaratamadığınız insanlar, topluma zarar vermeye devam ediyorlar.
Toplumdaki oluşan problemleri çözmek için kılını kıpırdatmayıp kendi yarattığı güvenlikli gettolarında yaşayan bu insanlar bir süre sonra dışarı çıkamayacak duruma gelip er ya da geç bu suçlardan dolayı muzdarip olacaklardır.
Merak ediyorum, Karl Marx’la Büyükada’da bir kafede oturup İstanbul’a bakarak çayımızı yudumlasaydık, kendisine bu gelir dağılım adaletsizliğinden rakamlarla örnekler verseydim acaba bana nasıl bir tavsiyede bulunurdu?
Sanırım şöyle başlardı: “Das Capital”i kaleme aldıktan sonra 154 yıl geçmiş olmalı. Bu kitabımda aslında kapitalist sistemin kendi sonunu nasıl getireceğini anlatmıştım. Manifestom’da ise Dünyanın bütün işçilerini, yönetici sınıflardan iktidarı almak için birleşmeye ve mücadeleye çağırmıştım. Bu çağrım beni istenmeyen kötü adam ilan etsede dostum F.Engels ile ciddi mücadeleler vermek zorunda kalmıştık.
Ancak görüyorum ki Dünya çok daha kötüye gitmiş. İnsanların hayatlarının aslında ne kadar berbat ve umutsuz olduğunu unutturacak icatlar yapmışsınız.
-Üstadım nasıl icatlar örnek verebilir misin?
-Elbette, televizyon mesela bu icat şuan insanların geçim sıkıntısını, sınıfsal eşitsizliğini, her türlü problemini unutturmak için icat edilmiş gibi…
Aptalca diziler, filmler, futbol, yarışma programları sanki insanlar oyalansın ve zaman doldursun, böylece sorun çıkarmasın diye kurgulanmış, bir nevi afyon gibi olduğunu düşün.
Ayrıca özgür gibi görünsenizde bana göre çok daha mahkûm bir haliniz var. Örneğin sosyal medya ve kredi kartlarıyla sistem sizin sevdiğiniz, sevmediğiniz her şeyi kaydediyor. Sanırım buna, big data deniyor. Bu bilgilerden sizin kime oy verebileceğinizden hangi ürünü satın alacağınıza kadar her özel kararınız yorumlanabilir.
Neyse bu konuştuklarım aramızda kalsın zaman yolculuğu yaparken başımın belaya girmesini istemem…
Kapitalist sistemin yaratmaya çalıştığı ortalama insan, işine giden, kendisini ne öldüren ne de güldüren bir parayla sürekli tetikte yaşamasını sağlayan, sorun çıkarmayan uslu vatandaş modeli, günün sonunda kimseyi mutlu etmeyecektir.
Bu insanların mutlulukları kendinden çok daha iyi durumda olan başka bir insanı gördükleri ana kadar devam edecektir.
Ancak sizin sorunlarınız bence bu anlattıklarımızdan çok daha fazlası. Büyük ülkelerin kendi menfaatleri doğrultusunda Dünyayı dizayn etme çabası, eşitsizliğin baki kalacağını adeta ilan etmiş durumda.
-Üstadım aslında, sigorta şirketlerinin risklerini paylaştıkları reasürans şirketlerinin mantığıyla hareket edip toplumsal dinamikleri düzenleyecek bir sosyolojik argümana ihtiyacımız var sanki.
İktisattaki invisible hand teorisi gibi düşünün, günün sonunda her şeyi düzenleyen ama ortalarda görünmeyen bir el gibi.
Maalesef şuan suç ve ceza mekanizması mantığıyla bu işleri çözebilmek mümkün görünmüyor.
Bu nedenle iyimser konularda yazarken, pek samimi bulamıyorum kendimi.
Belki de sosyolojik, psikolojik ve ekonomik bir kurtuluş savaşı vermemizin sebepleri bunlar olabilir.
Atatürk’ünde belirttiği gibi:
“Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
sözü bence sosyal bilimler içinde geçerliliğini koruyor.
Bu sebeple, her gün bazı şeyleri değiştirebilmemiz için yeni bir başlangıçtır, bence…