Dolar $
32.47
%-0.12 -0.04
Euro €
34.8
%-0.6 -0.21
Sterlin £
40.69
%-0.39 -0.16
Çeyrek Altın
3987.06
%-0.13 -5.09
SON DAKİKA

Devlet mafya ilişkisinin felsefesi

Eğer hukuk denen yasal adalet mekanizması olmasaydı, şüphesiz en büyük mafya devlet olurdu… Ancak hukuk var! Kanunlar var! Kanun adamları var! O zaman mafya nasıl var olabildi?

Eğer devlet bu oluşuma izin vermeseydi, var olabilir miydi diye düşünüyorum.

Dramatik olan şudur aslında yasalarla çözülemeyecek problemleri bertaraf etmek için devletler dönemsel olarak mafyayı kullanırlar ancak çıkarlar çatışınca kılıçlar çekilir.

Bu riyakarlık tiyatro sahnesine dönüşür ve insanlar ilgiyle izlerler.

Eskiden basın tek elden idare edildiği için ve sosyal medya diye bir şey olmadığı için bazı ifşaların gizlenmesi mümkündü. Çıkar çatışmasında niyetler aşikar olarak ortaya konduğunda gücü yeten ve önce davranan diğerinin işini bitirirdi ve daha fazla üzerine gidilmeden olay örtbas edilirdi ancak artık böyle şeyler mümkün değil.

İsim vermeyeceğim olayları detaylandırmayacağım zaten kimlerden bahsettiğimi biliyorsunuz.

Ben bu yaşananların arkasındaki gerçeklik felsefesiyle ilgileniyorum aslında. 

1532 yılında Machiavelli’nin ölümünden 5 yıl sonra yayımlanan kitabı Prens’te değindiği türden olaylar bunlar.

Prensi gerçekten anlayabilmek için anahtar kavram İtalyanca ‘Virtü’ yani maharet kelimesidir. Virtü; devletin güvenliğini ve refahını güvenceye alacak her şeyi yapmak için hızlı ve etkili harekete geçme yeteneğidir.

Bu, sahte vaatlerde bulunma, size tehdit oluşturanları öldürme hatta gerekirse kendi destekçilerinizi bile ortadan kaldırma anlamına gelebilir…

Etkili bir yönetici mecburen acımasız olmayı öğrenmek ve gerektiğinde geleneksel ahlakın buyruklarına aykırı hareket etmek zorundadır.

(Machiavelli bizim şimdi insan hakları dediğimiz şeylere saygı göstermez. Ona göre bireyler devletin çıkarları uğruna gerekirse kurban edilebilirler.) 

Ayrıca devlet mafya ile olan ilişkisini gizleyerek onları bazı önemli olaylarda maşa olarak kullanmıştır. Örneğin ASALA terör örgütünün ortadan kaldırılmasında özellikle örgüt liderinin 1988 yılında Abdullah Çatlı tarafından öldürülmesi terör örgütünün sonunu getirmiştir. Ve aynı Abdullah Çatlı Susurluk olayında hayatını kaybederken belki de Devlet mafya ilişkisinin ortaya çıkmasında önemli bir aktör figür olmuştur.

Yani tuhaf bir riyakarlık ve işbirliği var aslında ancak tamamen gizli.

Ancak çıkarlar çatıştığında ortaya çıkabilecek türden. Aklıma böyle zamanlarda hep ‘Görevimiz Tehlike’ serisinde filmin başındaki görev, anlatıldıktan sonraki uyarı repliği gelir. Başarısız olursan ya da öldürülürsen faaliyetlerinden haberimiz olmadığı ve seni tanımadığımızı söyleyeceğiz!

Devlet ve mafya ilişkisi tamda bunun gibidir işte.

Ancak tanıdığım en baba, en kahraman figürlerde bu mafya liderlerinden çıkmıştır. Toplumun kendinde gösteremediği cesareti belki de hayatı pahasına ölebilecek şekilde gösterebilen bu adamlara gösterdiği hayranlığın nedeni bence tamda budur.

Örneğin , Don Corleone, Mario Puzo’nun efsane romanından beyaz perdeye aktarılan 

Baba serisinden bahsediyorum. Filmin başlangıcı ise trajiktir. Cenaze levazımatçısı Don Corleone’den bir şey istemektedir. Ancak Baba ona şunu sorar neden ilk önce polise gittin ve bana gelmedin. Sonra devam eder çünkü benimle görünmek istemedin işlerin yolunda gidiyordu ve paran vardı. Şimdi kızımın evleneceği gün evime gelip benden birisini öldürmemi istiyorsun. 

Ne yani ben katil miyim?

İşte dramatik olan budur. Kanunlarla bir işin hallolacağına inancınız kalmamışsa bu insanlar devreye girecek ve adaleti sağlayacaktır sizin adınıza.

Kanunlar ve adalet arasındaki boşluk hukukla doldurulamadığı sürece Mafya dünyanın her yerinde var olmaya devam edecektir…