Türkiye gündemi ve gerçekler-4
Bu hafta beni en çok etkileyen hadise, 8 bin TL için masum çocukları hiçbir hukuki cezadan çekinmeden, utanmadan, sıkılmadan acımasızca öldüren çetenin kendi aralarındaki konuşmaları oldu.
Sonra derin düşüncelere daldım, Floransa’da dolaşırken Dante Alighieri’nin heykelinin önünde durup onun en önemli sözlerinden birini tekrarladığım o anı hatırladım nedense.
“Cehennemin en azap verici yeri, büyük ahlaki çöküntü dönemlerinde, tarafsız kalanlara ayrılmıştır…”
Bakınız, nasıl olsa bana ve aileme ucu dokunmuyor diye bu tarz çok önemli toplumsal ahlaki olayları, önemsemeyen insanlara sesleniyorum bugün.
Dante, sizden bahsediyor…
Bu ülke de yaşayan bazı şerefsiz insanlar, kanunların belirlediği cezalardan çekinmiyorsa ve balık hafızalı duyarsız insanların umarsızlığı onları cesaretlendiriyorsa, bu noktada artık toplumsal tepkilerin en ağırını göstermemizin zamanı gelmiş demektir.
Çünkü dün, masum kedi ve köpekleri zehirleyerek katletmeyi normalleştiren zihniyet, yarın bu olayında unutulması için gündemi değiştirecektir.
Bana göre para için bu tarz çeteler kuran, yasaları önemsemeyen insanlara, ibreti alem olsun diye en ağır cezalar, diğer tüm insanların göreceği şekilde verilmelidir. Yani ömür boyu bu şerefsizleri alıp hapishaneye tıkıp, sabah, öğle, akşam beslemek, onları ödüllendirmek olur.
Ne oldu bu güzel ülkeye anlamakta güçlük çekiyorum…
Para için şu yapılanlara bakın. Sokakta ki zavallı kedi ve köpeklerin aşılarının yapılması, kısırlaştırılmaları ve bakılmaları masraflı diye zehirlenerek katledilmesi yasalaşıyor ve bu normalleşiyor. Sonra 8 yaşında bir çocuk öldürülüyor ailesi ve devlet her şeyi biliyor ancak ucu tarikatlara uzanacak diye herkes üç maymunu oynayıp bu haberi geçiştirerek unutulmaya bırakıyor. Şimdi de yeni doğan masum çocuklar, para için öldürülüyor.
Bu nasıl ülke, Türkiye nereye koşuyor?
Neresinden tutsak elimizde kalıyor. İnsanlar maruz kaldıkları derin fakirlikten dolayı, kafalarını kaldırıp itiraz edemeyecek kadar hayat mücadelesine boğulmuş durumdalar.
Diyanetin yıllık bütçesi 130 milyar TL iken, milli eğitimin bütçesine bakıyoruz 38 milyar TL yani hükümet maksatlı olarak, daha eğitimli olmayı değil de daha dindar olmayı tercih ediyor.
Peki o zaman daha dindar olmayı tercih eden bu ülkede, insanların daha ahlaklı, daha doğru, daha dürüst olması gerekmez mi?
Oysa kabaca basından haberleri takip ettiğimizde, ahlaksızlıkta, şerefsizlikte ve hırsızlıkta ülkemizin tarihinde görülmemiş bir notaya geldiğini görüyoruz.
Normal şartlarda düşündüğümüzde daha dindar olan bir ülke de suç oranlarının azalması gerekmez mi?
Maalesef bırakın suç oranlarında azalmayı şuan ceza evlerinde 300 binden fazla tutuklu var ve daha büyük ceza evleri yapılması için bütçe ayırılıyor…
Avrupa’nın en büyük adalet sarayı (mahkeme binası)’nı biz yaptık, peki neden?
Demek ki, diyanetin bütçesini, milli eğitimin bütçesinin 3 katına çıkarmak, önüne gelen her mahalleye İmam Hatip Lisesi açmak bir ülkeyi daha ahlaklı yapıp suç oranlarını azaltamıyormuş.
Dünyanın en tuhaf ironisi ise, inanç konusunda atıp tutan bu dincilerin büyük bir kısmının, inandığı dinin kutsal kitabını kendi dilinde hiç okumamış olmasıdır…
Siz bir camii hocasına ben Arapça anlamıyorum, Kuran-ı Kerim’in mealini Türkçe okumak istiyorum deyin bakalım size ne diyecek?
Platon, cahil insan için şu tanımlamayı yapıyor:
“Cahil insan bilmeyen değildir. Bilmek istemeyendir. Bilmediğiyle mutlu olandır…”
Bu konuda son zamanlarda yazılmış bence en güzel kitap meslektaşım, Celal Şengör hocanın yazdığı “Senin cahilliğin benim yaşamımı etkiliyor” kitabıdır.
Okumanızı tavsiye ederim…
Son tahlilde:
“Ormanlar yok oluyordu ama ağaçlar baltaya oy vermeye devam ettiler. Çünkü sapı tahtadandı ve kendilerinden sandılar…”
Charles Bukowski bu sözü, etkisinde kaldığı hangi olay için söylemiş bilmiyorum ancak bugün sokağa çıksanız, yaşadığımız bu ahlaki çöküşün nedenleri hakkında hiçbir fikri olmayan çok fazla baltayla karşılaşacağınızdan eminim…