Dolar $
32.19
%-0.26 -0.08
Euro €
34.99
%-0.42 -0.14
Sterlin £
41.18
%-0.05 -0.02
Çeyrek Altın
4094.65
%1.76 69.77
SON DAKİKA

Rezonans kanunu ve insan

Rezonans, 1602 yılında sarkaç ve müzik aletleri üzerine araştırmaları sonucunda, Galileo Galilei tarafından keşfedilmiştir.

Ayrıca rezonans mühendislikte teorik olarak; “genliğin sonsuza gitmesi” şeklinde açıklanır. Periyodik bir etkinin altında olan sistemde salınımlar olduğunu biliriz. Salınımlar esnasında sistemin normal durumuna göre yaptığı yer değiştirme miktarına genlik denir. Bu salınımlar eğer sistemin doğal frekansına eşit olursa, sistemin genliği sonsuza dek artma eğilimi gösterir; bu olaya rezonans denir. Genliğin sonsuza gitmesiyle yıkıcı sonuçlar oluşabilir.

Örneğin; 1940 yılında ABD'nin Washington eyaletinde yapılmış olan Tacoma Asma Köprüsü'nün ulaşıma açıldıktan birkaç ay sonra rüzgarın etkisiyle yıkılması rezonansın varlığını işaret eder.

Ancak bu gün, fizik ve mühendislik açıdan değil de, eğer bu kanunu bilirsek bizim ne işimize yarar, aslında bu önemli detay üzerine yazmak istedim.

Evrendeki her şeyin kendine ait bir titreşimi ve frekansı vardır.

Dünyadaki her şeyin bir kaynağı var ve bu kaynak aslında kişilerin düşünceleri. Eğer bir insan istediği sonuca ulaşmak istiyorsa önce düşüncelerini kontrol etmeyi öğrenmeli ve böylece daha sağlıklı bir rezonans alanı oluşturmalıdır. 

Uzun süreli ve sıklıkla düşündüğümüz ve hissettiğimiz her şey rezonans alanımızı yoğunlaştırıyor.

Rezonans alanı ne kadar doğru enerji ile biçimlendiyse o kadar doğru kişileri ve olayları kendimize çektiğimizi göstermiştir.

“Eğer şu ana kadar isteklerimiz gerçekleşmediyse, en şiddetli arzularımıza ulaşamadıysak; eğer hayatımıza hiç istemediğimiz şeyler girdiyse, eğer mutsuzsak veya yenilgiye uğradıysak, bütün bunların sebebini Rezonans Kanununda bulabiliriz.”

Rezonans kanununu kuantum mekaniği açısından ele aldığımızda ise:

Birbiri ile aynı ya da çok benzer frekanslarda titreşime sahip olan olguların (kişi, olay, materyal, doğa, spiritüellik kısaca var olan her şeyin) fizik kanunları çerçevesinde birbirleri ile yakın ilişkide olmaları olarak tanımlayabiliriz.

Tıpkı bir radyo gibi; alıcı ve verici olmak. Hangi kanalı dinlemek istiyorsanız o kanala gelip o kanalın gönderdiği sinyale karşılık gelen sinyalleri almak.

Bu durumda ne istediğimizi, hayatta neyi kendimize çekmek istediğimizi çok iyi tanımlamamız gerekiyor. 

Tüm yönleriyle inceleyip, hazmedip o istediğimiz şey olmamız gerekiyor. Daha gerçekleşmeden istediğimiz olayı hali hazırda yaşıyormuş gibi yapmalıyız ki istediğimiz ile aynı frekansa gelelim, aslında zor olan kısmı bu.

Her şey titreşimden ibarettir. Atom sürekli titreşim halindedir ve etrafımızdaki kendimiz dahil her şey atomlardan oluşur.

Tüm evren ve galaksiler bu küçük atomlardan oluşur. Ortak noktaları ise hareket halinde olmalarıdır. Nasıl hareket ettikleri hakkında Kuantum Fiziği çerçevesinde açıklamalar mevcut.  Fizik kanunlarına göre evrendeki bu güçler; zayıf-güçlü (atomları birlikte tutan), yerçekimi gücü (büyük maddelerin hareketi) ve elektromagnetik güç (ışık gibi). Tüm bu güçler dalgalar halinde hareket ederler.

Dolayısıyla dalgalar evrenin hareketini temsil ederler.

Rezonans kanunu ışığında fikirler, duygular, enerjiler birbiri ile aynı titreşimde olduklarından uzakta olsalar da birbirlerini çekerler.

Özetlemek gerekirse iç dünyamızda yaşadıklarımız, hisler, düşünceler, duygular belirli titreşimler oluştururlar ve etrafımıza bu titreşime benzer olayları ve kişileri çekeriz. Uygun değillerse de çekmeyiz.

Bilincinizi, düşüncelerinizi aktif olarak kullanıp, istediğiniz şeyi şuan yaşıyormuş gibi yaptığınızda bilinçaltı da buna inanır ve bununla ilgili titreşimleri yaymaya başlar. Yani istediğiniz şey olursunuz, titreşim boyutunda. Sonra da iş bu titreşimi istediğiniz şeyi size çekene kadar belirli bir seviyede tutmaya kalır.

Bir süre bunu yaptığınızda titreşim frekansınızın belirli ölçüde değiştiğini fark edeceksiniz. Daha mutlu, keyifli ve heyecanlı olduğunuzu hissedeceksiniz.

İşte mutluluk frekansını yakaladınız. Şimdi siz mutluluksunuz. Çünkü mutluluk da tutunacak bir beden arar. Kendi başına bir olgu değildir. Mutluluk “siz” iken diğer tüm mutluluklar size akar. Mıknatıs gibi çekilir. Bu frekansı ne kadar uzun tutarsanız size akış da bir o kadar farklı alanlardan gelmeye başlar. 

Çok eski dostlarınız sizi arar, hiç tanımadığınız insanlar size gülümser, bir anda kendinizi çok popüler hissedersiniz.

Önemli olan ise rezonansı içselleştirip bu his ve frekansta kalabilmektir…