Dolar $
32.19
%-0.26 -0.08
Euro €
34.99
%-0.42 -0.14
Sterlin £
41.18
%-0.05 -0.02
Çeyrek Altın
4094.65
%1.76 69.77
SON DAKİKA

'İstanbul Depremi'nin kitabını yazmak

Bu fikir aslında 1999 depreminden sonraki 23 yıl boyunca hep kafamdaydı ancak yazacağım kitabın jeofizik detaylarla dolu bir ders kitabı niteliğinde olmasını istemedim.

Bu nedenle roman formatında yazdım. Kahramanım, depreme neden olan elastik deformasyon enerjisini yüzeye çıkarıp bu enerjiyi devasa kondansatörlerde depolayarak fayları birer enerji istasyonuna dönüştürmeyi kendisine yaşam amacı olarak edinmiş idealist bir akademisyendi. Ayrıca 1999 depremini Amerikalıların HAARP silahını denerken gerçekleştirdiğinden şüphelenmekteydi ve hikaye 17 Ağustos depreminden bir gün önce başladı. Romanın mentoru efsane filozof Yasunari Musedu adeta ipek böceği gibi dokudu kitabı ve felsefe mühendisliği yaparak yol gösterdi.  Okurun sadece ‘San Andreas’ tarzında bir aksiyonla karşılaşması benim için yeterli değildi. Tüm bunları kafamda tasarlayıp kitap için hazırladığım ‘plot’u detaylandırırken, 6 Mayıs 2019’da Bilgi Üniversitesi’nden yaratıcı yazarlık teknikleri hocam Celil Oker’i kaybettiğimi öğrendim ve üzerimdeki yazma baskısı maksimum seviyeye ulaştı. Sonrasındaki asıl kırılmayı ise 11 Aralık 2019’da canım kızımın lösemi olduğunu öğrendiğim gün yaşadım. Artık ‘İstanbul Depremi’ her yönüyle beynimde yarattığım ve içimde daha fazla saklayamayacağım noktaya ulaştı. Tıpkı depremin tanımında olduğu gibi bir hissi yaşıyordum. Zira depremde kıtaların birbirine sürekli sürtünmesi sonucu biriken elastik deformasyon enerjisinin kayaçların direnme gücü aşıldığında aniden açığa çıkması idi. Ve artık yaşadıklarımı dünya ile paylaşmamın vaktinin geldiğini hissettim. Kızımın kemoterapileri esnasında yazmaya başlamıştım. Her gece eve geldiğimde geç saatlere kadar yazıyordum. Onun gündüz çektiği acılar beni inanılmaz üzerken gece yazmak ve yazdıklarımı felsefe süzgecinden geçirerek kahramanımın gözlükleriyle hayata bakmak tüm enerjimi sönümlüyordu. 

Ve o an anladım ki üstat Nietzsche haklıydı: Yazılanlar arasında en sevdiklerim, yazarların kanlarıyla yazdıklarıdır sözünü yaşıyordum. Canım kızım acılar içinde kemoterapi alırken onkoloji servisinde ki tüm ailelerle akraba olmuştuk. Acılarımız öylesine ortaktı ki adeta hastanenin onkoloji servisi bizim evimiz olmuş gibiydi.

Tüm bu yaşadıklarımın bünyemde yarattığı felsefi ağırlık bazen gerçeklikle bağımı koparıyordu. O dönemde pandemi süreci başladı. Artık işimiz daha da zordu çünkü kızımın bağışıklık sistemi zayıftı ve kovit olarak yoğun bakıma girmeyi kaldıramazdı. Hepimiz ailece teyakkuzdaydık. Gündüz acı çekerek gece yazmak ve uykudan nefret etmek döngüsü içerisinde o kıyamet günü geldi çattı.

10 Temmuz 2020’de bir öğleden sonra ameliyathane kapısında beklerken ürkek güvercinim, meleklerin yanına uçtu ve bizi acılar içerisinde bıraktı. O gün benim için İstanbul’da deprem olmuştu zaten oysa hayat devam ediyordu. İnsanlar işlerine gidiyorlardı, gülüyorlardı, eğleniyorlardı ancak benim içimde deprem olmuştu. 

Artık yaşayan bir ölüydüm…

Sonrasında o ana kadar yazdığım her şeyi yaktım ve vazgeçtim.

Ancak bu durum beni daha da kötü yaptı. Ilgın’ımın hatırasına ve kendime haksızlık ettiğimi düşündüm ve yeniden yazmaya başladım.

Amacım kahramanım vasıtasıyla deprem konusunda ki tüm çözüm önerilerimi ve bunun felsefesini insanlara aktarmaktı. Bunu yaparken kahramanımı inanılmaz bir yolculuğa çıkardım ve canım kızım, ben ölsem de yaşamaya devam etsin diye kahramanın koruyucu meleği olarak kitapta kendi güzel ismiyle yer aldı. Hastanede bire bir yaşadığımız diyaloglarla konuştu, kendini ve yaşadıklarını anlattı. 

Maalesef onkoloji servisindeki diğer arkadaşlarından hiç biri kurtulamadı. 

Derin ondan bir gün önce, Alp ve Musa ise ondan 1 yıl sonra gittiler cennete.

Hemingway, bir röportajında yazmak konusunda Scott Fitzgerald’dan bir alıntı yapmıştı:

‘Kişisel trajedini unut. Başta hepimiz berbat durumda oluruz özellikle de ciddi bir şekilde yazabilmek için korkunç bir şekilde incinmiş olman gerekir…’

Bu söz, hislerime yakındı ancak yaşadıklarım karşısında incinmek inanılmaz yetersiz bir kelimeydi.

Ve yaklaşık 23 yıl sonra bitirebildiğim ‘İstanbul Depremi’ kitabım, Kanon yayıncılıktan editörüm Dr. İlker Balkan tarafından yayına hazırlandı ve 1 hafta içinde tüm kitapçılarda yerini alacak.

Depreme ve hayata karşı tüm bakışınızı değiştirecek olan ‘İstanbul Depremi’ kitabımda yer alan çözümlemeler umarım deprem olmadan gerekli önlemlerin alınmasına katkı sağlar...