Dolar $
32.19
%-0.26 -0.08
Euro €
34.99
%-0.42 -0.14
Sterlin £
41.18
%-0.05 -0.02
Çeyrek Altın
4094.65
%1.76 69.77
SON DAKİKA

Yeşil hidrojen ticareti

COP28 yeşil hidrojeni özel gündemlere taşıyan içeriklerle geride kaldı. Hem yakıt hem enerji depolayıcı işlevi nedeniyle önemi hep vurgulanır halde. İklim hedeflerinin en güçlü kaldıracı olarak görülüyor.

Karbonsuzlaşmada büyük payı olacak. Bu nedenle sürekli araştırmalara onu oluyor, kararlar alınıyor, kurallar, fonlar oluşturuluyor. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ortak bir rapor yayınladı. "Uluslararası ticaret ve yeşil hidrojen: Düşük karbonlu bir ekonomiye küresel geçişi desteklemek" adlı rapora göre, ticaret politikaları ve ticaret maliyetleri, yeşil hidrojen pazarının gelişiminin desteklenmesinde ve yeşil hidrojen ile türevlerine yönelik arz ve talebin dengelenmesinde önemli bir belirleyici durumunda.

Havacılık ve deniz taşımacılığı başta olmak üzere, mobilite, yenilenebilir ve düşük karbonlu yakıtların kullanımında öncelikli alanlar arasında. Sürdürülebilir hava taşımacılığı için eşit şartlar sağlanmasına (ReFuelEU) ve deniz taşımacılığına (FuelEU denizcilik) ilişkin düzenlemeler, yeşil hidrojenin bu sektörlerdeki önemini de arttırıyor. Çünkü yeşil hidrojen, ağır sanayi, denizcilik, havacılık ve mevsimsel enerji depolama gibi yenilenebilir elektrik veya yakıtların doğrudan kullanımının teknik olarak uygun veya uygun maliyetli bir çözüm olmadığı enerji uygulamalarını, karbondan arındırma çalışmalarına çözüm sunuyor.

Hidrojenin Paris İklim Anlaşması’nın 1,5C hedefi ve net-sıfır dünyaya ulaşmada önemli bir rol oynaması bekleniyor. Ancak, rapor, yeşil hidrojenin, karbon-yoğun olan üretim ve tüketim süreçlerine de işaret ediyor. Bu süreçlerin değişmesi elzemdir, diyor. Bu kadar yüksek hassasiyet gösterilmesinin bir nedeni de kapsayacağı alan. Hidrojen arzının 2050 yılına kadar beş kattan fazla artarak 500 MT/yıl'ın üzerine çıkacağı öngörülüyor. 

Raporda, kamu yapılarına önerilen beş başlık da sıralanmış: 

1. Yeşil hidrojen tedarik zincirindeki ticari engellerin ele alınması

2. Yeşil hidrojen ticareti için sağlam kaliteli altyapının geliştirilmesi

3.Yeşil hidrojen için destek politikaları uygulayın

4.Yeşil hidrojen talebini teşvik etmek için sürdürülebilir devlet satın almalarını kullanın

5. Yeşil hidrojen ticaretine ilişkin uluslararası işbirliğinin artırılması

COP 28’de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ulusal hidrojen stratejimizin uygulanacağını, yenilenebilir enerjideki kararlı gelişimin altını çizerek söyledi. 

Türkiye, potansiyelini hayata geçirdiğinde çok yönlü kazanım sağlayacak. Uluslararası entegrasyon bu ilerlemenin anahtar oluşumu. Bu nedenle, dikkatle izleyip dünyayla birlikte hareket etmek gerekiyor. Bu kez geriden takip etmeyelim. Sanayi devriminden bu yana en değerli fırsatlardan biriyle karşı karşıyayız. Coğrafyamızın sunduğu zenginlik, ülkemizin geleceğidir.

----------

Bir yumruk ve bedeli?

Türk futbolunu adeta nakavt eden bir yumruk attı bir kulüp başkanı.

Sonrası malum; kulüpler, bakanlar, cumhurbaşkanı, sporular, herkes yaşananları kınadı. TFF, tüm ligleri süresiz olarak erteledi, sonra hafta içi başlayacak dedi, sorumsuz demeç sahiplerini sorumlu tuttu, kulüpler birliği buna karşı çıktı, hakem evine iki gün sonra gidebildi, yumruk atan eski milletvekili başkan tutuklandı, mahkemede, yumruk değil tokat attım dedi, yerdeki adama tekme atan vicdansızlar ile ilgili pek fazla açıklama yapılmadı, yüksek tepki oluştu ama herşey konuşulmadı.

1970’li yıllarda, sabah saat 05.00’te başlayan boks maçlarını izlerdik.

Kahramanımız Muhammed Ali, Jo Frazier ile ya da George Foreman ile karşılaşır, biz sınırlı saatler ile yayın yapan TRT’de onun her yumruğunda heyecanlanırdık.

Günler önce gazetelerde yazılır çizilir, sonrasında da her ayrıntı haber olurdu. 

Kazanan gibi kaybeden de bizim hayal dahi etmediğimiz kadar paralar kazanır, sonra, her bir yumruğun değeri hesaplanırdı.

Muhammed Ali, Frazier ile maçında, yumruk başına neredeyse milyon dolar, belki çok daha fazlasını kazanırdı. Öyle ki, Andy Warhol’ün çizimi bir  “Muhammed Ali” yumruk resmi dahi 75bin dolar (yaklaşık 2 milyon 250 bin TL) değer bulabiliyor.

Fuat Koca’nın attığı yumruğun da bir bedeli var, yani parasal karşılığı…

Hem de nasıl bir karşılık!

Spor artık çok yönlü gelirler ile ayakta duruyor, gelişiyor, yaşıyor.

Sponsorlar, sporun en güçlü kaldıracı.

Önce buradan başlayalım.

Olimpiyat oyunlarında, Avrupa Şampiyonaları’nda bizi utandıran dopingli sporcular, ne yazık ki sponsorlar tarafından cezalandırılmadı. Kazandıklarında ödüle boğulan sporcularımız, sponsor kaybetmeyi yeterince büyük bir ceza olarak algıladılar ve bu şekilde sundular.

Oysa kurumlar, şirketler, verdikleri destek karşılığında “itibar” öncelikli beklentilere sahiptir. 

Sponsorluk, bir kurumsal iletişim faaliyetidir ve kurumsal iletişim, iki kelime ile “itibar yönetimidir”.

Türk futbolunun tüm paydaşlarının, TFF’nin de kulüplerin de güçlü sponsorluk ilişkileri mevcut.

Ligler durunca, tek kayıp “görünürlük” üzerinden hesaplanamaz.

Kurumlar, şirketler, böylesi bir “imaj” ve “algı” ortamından mutlu olmaz, rahatsız olur, dahası kaçar.

2011’deki ‘3 Temmuz’ süreci, pek çok sponsorun futboldan uzaklaşmasına neden olmuş, sürecin maddi boyutu tüm spor kamuoyunu etkilemişti. 

Yayın gelirleri bir başka büyük sorun. Halihazırda fiyat tartışmaları sürerken, ‘yapılamayan’ yayınların bedeli konuşuluyor. Reklamından aboneliğine sıkıntılı alt başlıklar ile…

Maç günü gelirleri, kentlere yansıyan ekonomik katkısının ertelenmesi, maç takviminde oluşturduğu çıkmaz sokaklar da cabası…

Fuat Koca’nın Halil Umut Meler’e attığı yumruk, futbolun tüm paydaşlarını vurdu. 

Her yanakta izi var.

Her durumda bedelini ödemelidir suçlular, biraz da ibret olsun niyetiyle…

----------

UNDP; mirası kurtarın, diyor 

Acılarımız kolay dinmeyecek.  6 Şubat depremi, hayatları, hayatlarımızı aldı, herşeye zarar verdi. Adı “11 ilde etkili” olsa da bütün ülke öldü, bütün ülke yaralandı. Acıyı paylaşan, yaralara merhem arayan uluslararası yapılar arasında, Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı UNDP de var. “Mirası Kurtarın” başlıklı kampanya ile bölgeye destek arıyor. Depremden etkilenen bölgeyi, insanlığın bir parçası olarak görüyor, insanlığa mirası vurguluyor. 

UNDP, bilgilendirme notunda resmi dünyaya duyuruyor:  “Türkiye'nin güneyi zengin dokulu anıtlar ve çok kültürlü gelenekler açısından zengindir. Bu bölge, yüzyıllardır bir arada yaşayan üç dünya dininin (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam) peygamberlerinin doğduğu yeri barındıran “insan uygarlığının beşiği”dir. Ve şimdi bu bölgeyi tanımlayan zengin kültürel miras risk altında ve acilen korumamız gerekiyor.

Depremler, paha biçilemez bir miras da aldı: Antik çağlardan beri farklı kültürlerin merkezinde yer alan anıtlar ve gelenekler. Antik uygarlıklara ait arkeolojik alanlardan, restore edilmiş Osmanlı dönemi çarşı ve pasajlara kadar 11 ildeki 8.444 tarihi yapıdan 3.752'si depremde hasar gördü veya tamamen yok oldu. “

UNDP, kültür varlıklarının restorasyonuna, sadece Türkiye'nin zengin kültür mozaiği açısından değil, aynı zamanda bölgenin sürdürülebilir kalkınması ve ortak geleceğimiz açısından da bakıyor.  

Hem somut hem de somut olmayan mirası koruyarak, asırlık uygulamaların, geleneksel el sanatlarının ve yaşamın eski şekliyle yeniden canlandırılmasının önünü açıyoruz.

UNDP, dünyayı çağırıyor. Hiç kuşkum yok, gelecektir.

--------

İkinci kupa gelir mi?

Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nden elendi. Manchester United’a 6 gol atıp grup sonunculuğuna itti. Ama evinde maç kazanamadığı gruptan çıkamadı. Oynanan futbol ve mücadele alkış aldı. Şimdi UEFA Avrupa Ligi’nde yola devam edecek. 2000 yılını hatırlatanlar var. Okan Buruk ve takımı, her hedefe ulaşabilecek güçte görünüyor. Yine olur mu sorusuna, iki kelimeyle yanıt verebilirim; neden olmasın?