Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA

Ama sen kadınsın!

Yine 8 Mart ve yine ‘Dünya Kadın Haklarını Gündeme Getirme Günü’ tartışmaları. Yılda bir gün, bir gün de olsa, erkek egemen dünyanın ‘değişim/dönüşüm’ çabalarını dile getirme günü gibi. Karar vericiler erkekler, iktidar/yönetim/erk çoğunluğu erkekler, hak arayan kadınlar!

Hayır, kadın hakları, insan hakları çerçevesiyle sınırlı değil. Her iki tarafta da büyük eksikler, önemli çalışmalar var. Ancak, birbirini tamamlayabilirler. Kadın hakları, bu nedenle sürdürülebilir kalkınma amaçları içinde de başlığa yükselebiliyor. 5.madde, “cinsiyet eşitliği” amacıdır. Kadın ve kız çocuklarının eğitimde fırsat eşitliğine sahip olmasını, işyerinde liderlik pozisyonlarında temsil edilmesini, zorla evlendirmelerin engellenmesini, fiziksel, psikolojik, cinsel şiddete maruz kalmamasını, ücretsiz ev ve bakım işlerinde erkeklerle benzer şartlarda yaşamasını ve daha fazlasını anlatıyor. Bakınız Birleşmiş Milletler verileri neler gösteriyor:

• Dünya genelinde yaklaşık 2,4 milyar kadın erkeklerle aynı ekonomik haklara sahip değil.

• Kadınlar aynı iş için erkeklerden yüzde 10 ila 30 daha az ücret alıyor. 

• 39 ülkede kadınlar ve erkekler eşit miras hakkına sahip değiller.

• Kadınlar ücretsiz ev ve bakım işlerinde erkeklerden yaklaşık üç kat daha fazla saat harcamaktadır.

• Kadınların işyerinde güç ve liderlik pozisyonlarında eşit olarak temsil edilmeleri için 140 yıl, ulusal parlamentolarda eşit temsile ulaşmaları için 47 yıl gerekmektedir. 

• Engelli kadınların fiziksel veya cinsel şiddet mağduru olma olasılıkları herhangi bir engeli olmayan kadınlara kıyasla en az iki kat daha yüksektir.

• 49 ülkede kadınları aile içi şiddetten koruyan yasa bulunmamaktadır.

• 20-24 yaş arasındaki her beş kadından biri 18 yaşından önce evliliğe zorlanıyor.

• 15-49 yaş arasındaki her 10 kadından en az 3’ü hayatlarının bir döneminde fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalmaktadır.

Adil bir dünyada, eşit haklar temel çözümün anahtarı olacaktır.

Yasal zeminle desteklenen uygulamalar, kadın haklarının koruyucusu olacak.

İşte o gün, “ama sen kadınsın” diyerek üç kelimeye sığdırılan hakaret de son bulacak. 

Binlerce yıldır süregelen eşitsizlik, önce bu sözün tarihe karışmasıyla yok olacak.

----------

Karbonsuz dünya ve hidrojen

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) yeni verileri ile temiz enerjinin gücünü bir kez daha ortaya koydu. Temiz enerjideki artış nedeniyle küresel enerjiye bağlı karbon emisyonlarının 2023'te yavaşladığını verilere dayanarak açıkladı. 

2022 yılında dünya enerji üretiminde, 490 milyon tonluk karbon emisyonu artışı vardı. 

2023 yılında, bu rakam, 410 milyon ton olarak saptandı. Yani, sadece %1,1 oranında artarak 37,4 milyar tonluk rekor seviyeye ulaştı. 

Yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi, bütün dünyada hızla artıyor.

Geçtiğimiz yıl, gelişmiş ekonomilerdeki elektrik üretiminin en az yarısı, düşük emisyonlu kaynaklardan geldi. Yüzde 50 oranına ulaşılan ilk yıl 2023 yılı oldu. 2019’dan 2023’e kadar temiz enerjideki büyüme, fosil yakıtlardaki büyümenin iki katı şeklinde gerçekleşti. 

Dünya karbonsuzlaşma adımlarını kararlılıkla atıyor. Alınan kararlara uyuluyor, başta elektrik olmak üzere enerji dünyası yeniden kuruluyor.

Bütün bu çabanın içinde yeşil hidrojen, en değerli öncelik olarak önümüzde duruyor.

Çevre hassasiyetleri gözetildiğinde en değerli enerji ürünü olacak. Çünkü üretirken saf oksijen tüketirken saf su açığa çıkıyor. Karbonsuzlaşma hedefinin en büyük kaldıracı olacak. Ayrıca, enerji kaynağı olmasının yanısıra, enerji depolayıcı olarak da kullanılıyor. Cari açıktan enerji ihtiyacımıza, istihdamdan SKDM önlemlerine, çok yönlü fayda sağlanacaktır. Yeşil hidrojen ve yenilenebilir enerji, öncelikli gelişim alanımız olmalıdır.  

------------

Enerjinin yeni kavramları

Değerli bir kavram, bu dünyanın gelişiminde önemli bir başlığa dönüştü: Değişken Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının hızlandırılmış kullanımı yoluyla ekonominin karbondan arındırılması! Hidrojen depolama, bu entegrasyonunda kritik bir rol oynamanın yanı sıra ilerici sektör entegrasyonu sürecine de katkıda bulunuyor. 

Sektörel entegrasyon veya sektör birleştirme, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlığını artırmak ve ekonomiyi karbondan arındırmak amacıyla enerji (elektrik, gaz ve ısı), ulaşım ve endüstriyel altyapıların birbirine bağlanması anlamına geliyor. Hidrojen ve depolaması, sektör entegrasyonu sürecini tam olarak teşvik ederek enerji geçişini daha hızlı ve daha uygun maliyetli hale getirme potansiyeline sahip.

Uygun maliyetli bir enerji sisteminde hidrojenin yeri büyük olacak. Elektrik şebekesi altyapılarını rahatlatacak. Büyük ölçekli mevsimsel hidrojen depolaması ve küçük ölçekli gündüz gece elektrik depolaması bunu sağlayacak. Sürdürülebilir, güvenilir, sıfır emisyonlu bir enerji ürünü! Enerji sektörünün entegrasyonu, sistemin genel verimliliğini artıracaktır.

Hidrojen, sanayi için hammadde olarak, ulaşım için (kara kullanımı, denizcilik ve havacılık) karbon nötr yakıt olarak, enerji sektöründe enerji taşıyıcısı olarak, enerji sektöründe binalarda ısıtma ve ağır sanayi azaltımları için kullanılabiliyor. 

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kaçır, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Alparslan Bayraktar, Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, bu alandaki her gelişmede birbirlerinden bağımız ve kimi zaman iş birliği içinde bu sürecin içinde yer alan, alacak yapıların yöneticileridir. Ortak çağrımız bu dört bakanlığı da ilgilendirmektedir. H2DER (Yeşil Hidrojen Üreticileri Derneği) gibi STK’lar, çözüm önerileri ve tespitlerini, Hidrojen Görev Gücü oluşumuna iletmişti. Birinci öncelik, sadece yeşil hidrojene özel olarak atanmış bir otorite oluşturulmasıdır. Devamında, yeşil hidrojen ihtisas bölgeleri ilan edilebilir. Bu alan özel teşvik ve fonlar harekete geçirilebilir. Uluslararası entegrasyon ve iş birliği çok daha güçlü geliştirilebilir. Yeşil hidrojen gelecektir.

---------------

Futbolun sosyal medyası

Futbolumuz müthiş bir şampiyonluk yarışı yaşıyor. İki büyük camia, Fenerbahçe ve Galatasaray, önce kurdukları müthiş kadrolar ile yarışmaya başladılar. Ardından, saha dışında çok bileşenli başka bir savaşa tutuştular. Çoğu zaman diğer kulüplerin de müdahil olduğu tartışmalar, kavgalar arasında ligin son 10 haftasına, kafa kafaya girdiler.

Bütün süreç, başta bu iki camia olmak üzere, futbolumuzun sevimsiz yüzünü de büyüttü. Sahada yumruk yedikten sonra yerde tekmelenen hakemimiz, bunları hiç yaşamamış gibi hedef tahtasına konuldu. Büyük figürler; kulüp başkanları yöneticiler, divan kurulu başkan ve üyeleri, rakibi düşman olarak gören söylemlerin öncüsü oldular. Federasyon, hiç kimseyi memnun edemeyen kararların merkezi olarak hedefleştirildi. Taraftarlar, sevgilerinden çok nefretleriyle haykırmaya başladı. En güçlü hareket alanı ise sosyal medya oldu. Hepi topu 50 kişilik bir gruptan söz ediyoruz. Milyonlarca insanı kışkırtıyor, hedef ve algı oluşturarak zihin kirliliği oluşturuyorlar. Kendilerine ‘gazeteci’ diyenler bile var. Asparagas ve hakaretlerden çekinmeyenler var. Aralarında işbirliği yapanlar var. Son derece gergin, kirli ve nefret enerjsi ile dolu bir ortam oluşturuyorlar.  Tümünün çözümü kurumlardır. Kurumsal yaklaşımdır. Yasalardır. Yasaların uygulanmasıdır. Sadece iki büyük takımın maçlarında dolan statlar, futbolun can çekiştiğinin resmidir. Çözüm, Mehmet Büyükekşi yönetimi ve TFF’de değil yasalarda olacaktır. Futbol, güzel oyundur, keyiftir. Rekabetle büyür. Düşmanlık çirkindir. En büyük keyif alanını da öldürür.