2025 yılı, tüketici sadakatinin yalnızca bir pazarlama hedefi olmaktan çıkıp markaların geleceğini belirleyen stratejik bir zorunluluk hâline geldiği bir dönemi işaret ediyor.
Bir ekranın ardındaki yapay zekâ size "üzgün olduğunu" söylediğinde, gerçekten üzülür mü? Yoksa sadece duyguyu tanıyıp onu kelimelere mi döker?
Bir gün yapay zekâ bir insanın hayatını etkileyen bir karara imza attığında, hatayı kim üstlenecek? Matematik mi, insan mı, yoksa vicdanı olmayan bir sistem mi?
Sevgili okuyucularım çok uzun bir aradan sonra sizlerle olabilmek ve yine uzun zamandır ele almak istediğim konuyu sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyorum
Sevgili okuyucularım bir düşünelim; bir e-ticaret sitesine girdiğinizde ilk ne görüyorsunuz? Belki göz alıcı bir indirim banner'ı, belki "bugüne özel %50 fırsat" yazısı ya da "tükendi, son 3 ürün" uyarısı...
Dijital dünyanın hızlı ve dikkat dağıtan atmosferinde markaların görünür olmak için verdiği mücadele, artık tek başına yeterli değil.
Bana ekranını göster, sana kim olduğunu söyleyeyim." Bir zamanlar bu cümle "giydiğini söyle, kim olduğunu söyleyeyim" şeklindeydi. Ancak dijital çağ, bu klasik önermeyi dönüştürdü. Artık kim olduğumuz; ne giydiğimizden çok, nerede paylaştığımızla, kaç beğeni aldığımızla, hangi ürünü sepete eklediğimizle ve hangi trendin parçası olduğumuzla tanımlanıyor.
Bir zamanlar kimlik, doğuştan gelen, aileyle, kültürle ve değerlerle şekillenen bir içsel yapıydı. İnsanlar kendilerini "kim oldukları" üzerinden tanımlar; bu kimlik zamanla olgunlaşır, derinleşir ve hayatla sınanırdı.