SON DAKİKA

Trump'ın Ortadoğu turu: Kazananlar ve kaybedenler

Trump, Körfez eksenli Ortadoğu turlarında şov yapmayı ve bölgesel dengeleri dönüştürmeyi seviyor. 2025 Körfez turu da bölgede yeni bir kazananlar kaybedenler listesini görünür hale getirdi. Atmosfer 2017'de Trump yönetiminin yapmaya çalıştığından çok farklı.

O günlerde de bir Ortadoğu Barış Planından bahsediliyor, uçuk kaçık fikirler ortaya atılıyordu. Bugünlerde de başkan Körfez’i turlarken Ortadoğu özel temsilcisi Witkoff, Witkoff planı denilen bir çözüm önerisi ile Gazze savaşını sonlandırmaya çalışıyor. Ama 2017’de Arap Baharı sonrası bölgede bozulan denge bir tür normalleşme kutuplaşması ve Filistin davası ile Müslüman Kardeşlerin silinmesi üzerinden toparlanmaya çalışılırken, böylelikle de meşhur Katar krizi tetiklenip Körfez ikiye bölünürken, bölünmenin ortasına da İsrail yerleştirilirken bugün durum çok farklı. İsrail yanlısı olduğu düşünülen ve bu konuda da farklı bir açıklamayı ağzından duymadığımız bir başkanın kazananlar ve kaybedenler listesinin bugün bu kadar değişmiş olması aslında 2017’den itibaren birbirinden farklı şekilde direnen unsurların da bir başarısı.

ABD’nin kazançları

Kazananlar listesinin başında elbette Trump ve ABD geliyor. Körfez, bölge içi direnişin dengelenmesi için önemli bir adres. Ama Körfez ülkelerini sadece direniş karşıtı statükocu aktörler olarak tanımlamak da mümkün değil. ABD’yi körü körüne takip ederek bölgesel dengeleri gözetmek gibi bir dertlerinin olmadığı görüldü. Körfez, farklı düzeylerde ihtiraslı aktörleri barındırıyor. Kimi (Riyad) Körfez alt bölgesinin hâkim gücü olma derdinde, kimi (Abu Dabi) bölgenin küçük Sparta’sı, kimi de (Doha) ne hâkim güç ne de Sparta tarafından meydan okuma ve sıkıştırılma sorunu olmayan, tüm pazarlık ve müzakerelerin bir şekilde adresi bir yumuşak güç kalesi. Bu uğurda bölgede büyük mücadeleler yaşandı ve Körfez dışı bölge ülkeleri (Türkiye, Mısır, İran) bir şekilde bu mücadelenin parçası oldular. Kısaca Körfez’in arzuları ve dengeleri sadece Körfez’in arzusu ve dengesi olmadı, biraz da Körfez ülkelerinin askerî açıdan güvenlik sağlayıcısı olamama hali nedeniyle Ortadoğu’nun diğer aktörleriyle pazarlıklar, ortaklıklar, koalisyonlar kuruldu. Körfez’in etki ve gücünü artırma açlığı, geleneksel güvenlik kaygıları ve ABD’nin beceriksizliği ile birleşince Körfez ülkeleri Rusya ve Çin iş birliğinin de önü açıldı. Dolayısıyla ABD, 1930’lardan itibaren ilişki kurduğu 1947 sonrası güvenlik sağlayıcısı olarak ortaya çıktığı Körfez üzerinden bölgesel dengeleri etkileyebileceğini ve eğer Körfez diğer büyük güçler için Ortadoğu’ya atlama tahtalarından biriyse, bu tahtayı kendi adına tamamen rezerve ettirebileceğini fark etti. Ayrıca Körfez ülkeleri, doğaları gereği cömert olmak zorunda olan ülkeler. Trump’ın Körfez’i övmeden önce bol bol Ortadoğu ATM’si şakası yapması boşuna değil. Washington için değerli Körfez’in kritik teknoloji üzerinden ABD’ye göbekten daha sıkı, daha sıkı bağlanması bedava olmuyor. Milyarlarca dolarlık satış anlaşmaları, milyarlarca dolarlık yatırımdan bahsediyoruz. Kısaca ABD, Körfez (ki Hint Okyanusu- Akdeniz bağlantısının bir mihenk noktası) üzerinden iletişim ve bağlantı hatlarını kontrol eder, enerji marketleri (çünkü Suudi Arabistan petrol piyasaları için hala çok önemli salıncak ülke ve Katar LNG teknoloji ve ticareti açısından birincil adreslerden) üzerinden rakiplerine nanik yaparken kasasına akan milyonlarca, milyarlarca doları seyredebilir. Trump’ın en sevdiği şeyler bunlar…

Bölgede kazananlar

Körfezde kazananların listesi uzun. Suudi Arabistan ABD ile bağları güçlendirirken savunma sanayi ve nükleer teknoloji işbirliği konusunda ciddi sözler almış görünüyor. Üstelik bu kazançları İsrail ile normalleşme baskısı olmadan sağladı. Bu arada nükleer teknoloji transferi kartını Riyad’a sunmak konusunda başta istekli davranan ama işler sarpa sarınca Tahran’ın yanına Riyad tehlikesini de mi ekliyoruz diye soran İsrail güçlü bir kartını kaybetmiş görünüyor. Suudi Arabistan, ABD-İran nükleer görüşmelerini ve mümkünse de-eskalasyonunu destekler görünerek, olası bir ters durumda İran tarafından hedef alınmaktan da sakınmak istiyor. İran, Körfez-ABD bağlantısının farkında olduğundan nükleer müzakerelerde ortak zenginleştirme ve ortak denetim gibi daha önce önerilmiş ama çok ciddiye alınmamış modelleri tekrar masaya sürdü. Bu arada Suriye’ye ABD yaptırımlarının kalkma kararının Suriye-ABD-Suudi Arabistan ve Türkiye liderlerinin yaptığı görüşme sonrası duyurulması sembolik önemde. ABD’nin Türkiye ve Körfez ülkeleri hakkında övgü dolu sözler ettiği bir ortamdayız. Nitekim, Katar, bir zamanlar Trump tarafından teröre destek veren bir ülke diye anılırken, şimdi yakın müttefik, iyi dost ve ortak olarak zikrediliyor.

Ve kaybeden

Suriye devrimi bizzat Türkiye ve Katar tarafından desteklendi, Ankara tarafından mümkün hale getirildi ve geçişin iktisadi ve sosyal yükü Suudi Arabistan ve Katar tarafından üstlenildi. Bu noktada İsrail’in bir yandan da Türkiye-Körfez, Türkiye-Irak-Lübnan-Ürdün hattı üzerinden dengelenmeye çalışıldığı gözümüzden kaçmıyor. Dolayısıyla Körfez kadar Ankara ve Şam da isimlerini kazananlar hattına yazdırdı. İsrail’in yine Gazze ve Han Yusuf üzerinden köpürtmeye çalıştığı tansiyon biraz da kaybedenler kısmında en üst sırada kalmasından. Nereden nereye, 2017’de bölgesel dengelerin merkezinde dengeleyici olmaktan bugün ABD’ye hem bağlı hem de neredeyse izole bir aktör olmaya. İbrahim Anlaşmaları bir gün genişlese bile İsrail’in bugünkü durumunun bir yansıması olarak genişleyecek, yani İsrail kendisini kral yapmak için dizayn edilmiş anlaşmalarda artık kral koltuğunda oturmadığını fark edecek.