Haniye suikastı sonrası bölgesel gerilimler ve yeni fırsatlar
Hamas lideri İsmail Haniye suikastının üzerinden bir hafta geçti. Şu ana kadar İran'dan, saldırının sorumlusu olarak açıkladığı İsrail'e yönelik herhangi bir hamle gelmedi.
Tahran’dan yükselen “İsrail bitti”, “Çok ağır bedel ödeteceğiz” şeklindeki intikam yeminlerinin yerini yavaş yavaş bir sessizlik almaya başladı.
Anlaşılan o ki İran, hem iç kamuoyuna hem de dünyaya karşı çok ağır şekilde zedelenen imajını bir nebze de olsa düzeltecek bir cevap verme planı yapıyor ancak bu cevabın İsrail ile topyekûn bir savaşa yol açmasından da endişe duyuyor.
Buna karşın Netanyahu hükümeti, uzun süreden bu yana İran’ı konvansiyonel bir savaşa çekmek için her türlü yolu deniyor.
İsrail’in, geçtiğimiz Nisan ayında Suriye’deki İran konsolosluğuna yönelik saldırının maksadı da buydu.
Tahran’ın bu saldırıya cevabı İsrail’e bir fiske kadar etkisi olmayan, göstermelik seyir füzeleri göndermek olmuştu.
Kuşkusuz Haniye suikastı İran açısından çok daha ağır ve çok daha sarsıcı bir olay.
Kendi misafirini, kendi topraklarında koruyamamanın zafiyeti bir yana böyle bir saldırıya cüret eden bir ülkeye gereken cevabı verememek ağır bir itibar kaybı.
Açık söylemek gerekirse, her ne kadar Ortadoğu’nun kanayan yarası Filistin meselesinin baş müsebbibi İsrail ise de, bu coğrafyada yaşanan gerilimlerden, çatışmalardan, kaoslardan birinci derece sorumlu ülkelerden biri de İran’dır.
Yemen’den Lübran’a, Lübnan’dan Suriye’ye, Suriye’den Irak’a kadar geniş bir coğrafyada vekil örgütler eliyle sürekli gerilim ve kaos yaratan ülkedir İran.
Tahran, bu ülkelerdeki etkinliğini sürekli olarak anlaşmazlıkların derinleşmesi ve özellikle de mezhep farklılıklarının çatışmalara evirilmesi ekseninde kullanmaktadır.
Suudi Arabistan ve Mısır gibi bölgenin büyük ülkeleriyle sürekli bir gerilim politikası yürüten komşumuz, Türkiye ile de özellikle PKK konusunda hiç de dostane olmayan hatta çoğu kez hasmane yaklaşımlar sergilemektedir.
Çünkü İran, on yıllardan bu yana kendi ülke çıkarlarını komşu ülkelerin zayıflığına endekslemiştir.
Bölgedeki gerilimlerin en önemli sebeplerinden birisi budur.
İslam ülkelerinin, İsrail mezalimine karşı ortak bir tavır sergileyememesinde de İran’ın bu coğrafyaya ektiği ve ekmekte olduğu nifak tohumlarının etkisi büyüktür.
Öte yandan bugüne dek İran da, İsrail de Filistin sorununun devam etmesinden nemalana geldiler. İsrail kadar İran da sorunun devamını isteyegeldi.
Düşman olmakta anlaşıp ama hiçbir zaman gerçek düşman olmadılar.
Hiçbir zaman doğrudan karşı karşıya gelmediler.
Ancak 7 Ekim’den sonra şartlar değişti.
İsrail, bu saldırıyı Filistin’i topyekûn imha ve ilhak etme heveslerine bahane saydı.
Ve 10 aydan bu yana Filistin halkı üzerinde amansız bir katliam ve soykırım uyguluyor.
Netanyahu hükümeti içeride ve dışarıda sıkışınca da savaşı genişletme arayışına yöneldi.
O nedenle kendini kurtarmak için şimdi İran’ı doğrudan mindere çekmeye çalışıyor.
İran ise minderden kaçacak yol bulma arayışında.
Gelinen aşamada bölgesel bir savaşın ayak sesleri hiç olmadığı kadar güçlü duyuluyor.
İran’ın, bu süreçten nasıl çıkacağını öngörmek çok zor ama gerek İsrail vahşetine karşı Filistin halkının yanında güçlü duruşu ve İslam ülkelerini bu yönde ortak hareket etmeye zorlama çabasıyla gerekse de bölgesel barış ve işbirliği vizyonuyla oldukça yerinde ve doğru bir çizgide sorunlara çözüm üretmeye çalışan Ankara’nın, Tahran’ı da bu yola girmeye zorlaması gerektiği kanaatindeyim.
Bu açıdan bölgede yaşanan gerilim ve kaosların sonucu ortaya çıkan yeni bazı durumların özellikle Türkiye ile İran arasında yeni bir sürecin başlamasına kapı araladığını düşünüyorum.
İsrail-İran geriliminin artmasına paralel olarak ABD’nin PKK/PYD üzerindeki etkisini daha da arttırarak özellikle İran destekli milis güçlere karşı terör örgütünü kullanmaya hazırlandığına yönelik bilgiler geliyor.
Bu durum Tahran’ın, on yıllardan bu yana Türkiye’ye bazen el altından bazen açıkça desteklediği PKK ile ilişkilerinin bozulmasına yol açtı, açıyor.
2018’de İran ile anlaşıp bu ülkeye karşı faaliyet yürütmeyi sonlandıran terör örgütü PKK’nın İran kolu PJAK’ın yeniden eylemlerine başladığı yönünde bilgiler söz konusu.
Bu alanda yaşanan söz konusu gelişmeler, İran’ın içine girdiği darboğaz ve özellikle yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın bu güne kadar Türkiye ile ilgili verdiği olumlu mesajlar, Ankara-Tahran hattında PKK ile ortak mücadele konusunda yeni bir süreci mümkün kılıyor.
Türkiye ile İran arasında bu konuda varılacak bir uzlaşı, Türkiye ile Irak arasında birkaç ay önce PKK ile mücadele konusunda sağlanan anlaşmanın çok daha güçlü bir şekilde hayata geçmesini beraberinde getirir.
Irak Yüksek Yargı Konseyi’nin önceki gün Irak’ta faaliyet gösteren PKK destekli üç partinin faaliyetlerini yasaklayıp malvarlıklarına el koyması kararı da bu olumlu gelişmelerin bir yansıması mahiyetinde.
Belirttiğimiz gibi İran’ın yeni dönemde komşularıyla iyi ilişki ve İslam coğrafyasıyla barışık bir yola girmesi halinde, İsrail’in Filistin’e yönelik soykırımının önlenmesi başta olmak üzere birçok sorunun çözümü daha kolay hale gelecektir diye düşünüyorum.
İran şapkasını önüne koyup, yaptığı hatalardan ders çıkarıp böyle bir yola girmesini umuyor ve diliyorum.