Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA

Diriliş ve Tolstoy

Bugün aslında Tolstoy'un pekte öne çıkmayan ancak en az Savaş ve Barış kadar önemli olan eseri, Diriliş romanını analiz etmek istedim.

Tolstoy (1826-1910): 

Zengin bir ailenin çocuğu olarak Rusya'nın Tula şehrindeki Yasnaya Polyana adlı bir konakta doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti; yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve Jean-Jacques Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetli etkisinde kalmıştı.  

Bir süre sonra orduya girdi, Kafkasya'ya gitti. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimleri ile ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. 1854'te Kırım Savaşı'na subay olarak katıldı. Sonra da askerlikten ayrılıp Petersburg'a gitti. Yine de içinde, aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkelerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa ve İsviçre'de dolaştı. Yurduna dönüşünde yine konağı Yasnaya Polyana'ya yerleşti. Asalet unvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Tolstoy, köyünde bir okul kurdu. Bu okul, öğrenim ve eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862 yılında evlendi.

Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 18 yaşındaydı ve aralarında 16 yaş fark vardı. Bu evlilik, onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Bu evlilikten 13 çocukları oldu. Bu çocuklardan 3'ü bebek iken, biri 5, diğeri de henüz 7 yaşlarında iken öldü. 

Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özellikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı, bıkıp usanmadan yazmasıydı.

Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır.  Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaratılışını, yaşayışını büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof ve bir eğitimci olarak da ün kazanmıştır.

Marksizm'den etkilenerek oluşturduğu mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Bu sebeple ailesiyle arası açıldı. Hristiyan anarşizmini geliştirmeye çalıştığı "Tanrının Egemenliği İçinizdedir" kitabıyla yeni bir Hristiyanlık akımı tanımlaması, Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmesine sebep oldu. Tolstoy, ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda evini bırakıp yollara düştü. Astapovo'daki tren istasyonunda 82 yaşındayken, 1910 yılında   ölü olarak bulundu. Ölümüne zatürrenin sebep olduğu bilinmektedir. Hayatı boyunca yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışan Tolstoy, eserlerinde bunu eksiksiz olarak yansıtmayı hedef edinmiş en büyük Rus yazarlarından birisi olarak edebiyat ve dünya tarihindeki yerini aldı.

Daha fazla detaya inmeden zaman makinemi, çalıştırıp 1901 yılına Rusya’ya gidiyorum.

-Üstadım seni ve yazdıklarını yakinen takip eden bir hayranın olarak İstanbul’dan geliyorum. Diriliş romanında aslında bize ne anlatmak istedin?

-Yabancı 400 sayfalık bir romanın ne anlattığını sohbet arasında özetlemek elbette imkansız ancak toplumsal eşitsizliğe, üst sınıfların kalpsizliğine ve suçluluk duygularına, Çarlık Rusya’sı bürokrasisi ve elit tabakasına yönelttiğim eleştirel bir bakış olduğunu ilk etapta söyleyebilirim.

Sonrasında, vicdan azabının ezici baskısını ve hukukun işlevinin yararsızlığını ağır bir şekilde eleştirip sorgulamaktayım, ahlaki değerlere vurgu yaparak insan ruhunun, vicdanının ve inancının toplum tarafından öldürüldüğünü dile getirmekte, vicdan adalet ve hukukun yeniden doğup doğamayacağını sorgulamaktaydım.

Ayrıca, yüksek sınıfın aşağı sınıfı sömürmesini, toplumsal eşitsizliği ve  insanların kendini yeniden var etme gayretini ve Rus ceza hukukunu eleştirdim.

Romanım, taşıdığı bu özellikleri ve sorgulamaları nedeni ile Ruhani bir "diriliş"i konu almış olmasına rağmen, Kilisenin, beni  “hakikatten uzaklaşmakla “ suçlayarak tanrıtanımaz (ateist) ilan etmesini tuhaf buluyorum.

Ancak bütün bunlar benim umurumda bile değil.

-Üstadım son tahlilde hayat hakkında bana ne tavsiye edersin?

-O zaman kulaklarını iyi aç ve beni can kulağıyla dinle, yabancı ;

‘Hayat bizi dört işlemle sınar:

 Gerçeklerle çarpar,

 Ayrılıklarla böler,

 İnsanlıktan çıkarır ve sonunda ‘topla kendini’ der…