Depremlerin önceden tahmin edilmesine ne kadar yaklaştık?
Bugün, kıymetli hocam Prof. Dr. Ferhat Özçep'in en son kitabı "Aristoteles'ten Modern Bilime Depremler" kitabında yer verdiği önemli bir konudan bahsetmek istiyorum.
Deprem tehdidi altında olan bölgelerde yaşayan insanlar olası bir depremin yeri, zamanını ve büyüklüğünü bilmek isterler. Yaklaşan bir depremi önceden haber verebilmek için birkaç yöntem geliştirilmiş ve halen geliştirilmeye devam etmektedir.
Bu yöntemlerden ilki kayaçlar kırılıp harekete geçmeden önce, faylara yakın olan kayaçlarda ki yavaş değişimlerin görüntülenmesini içerir.
Bu tip yöntemler fayların kırılmadan önce büyük miktarda gerilim depoladığını varsayar.
Büyük depremlerden önce kayalarda mikro sarsıntılar yüzünden küçük çatlaklar oluşabilir. Faylara yakın kayaçların özellikleri bu çatlakların açılmasıyla değişir.
Kayaçların magnetizmasında, elektrik özdirencinde ya da sismik hızlarında meydana gelebilecek bir değişim gelen bir depremin habercisi olabilir.
1970’li yıllarda depremlerin önceden belirlenmesi konusunda deprem öncesi gelişen olguları açıklamak üzere, genişleme adı altında Scholz vd.(1973) tarafından fiziksel bir model oluşturulmuştur.
Bu modele göre tektonik gerilmenin etkisiyle yerkabuğunu oluşturan kayaçlarda küçük çatlaklar oluşmakta ve çatlak uçlarında oluşan esnek olmayan deformasyon sonucu bu çatlaklar açılmakta ve böylece bir genişleme meydana gelmektedir.
Çatlakların açılması P dalga hızında yavaşlamaya neden olmaktadır. Bunu izleyen dönemde etraftaki su, genişlemiş olan bölgeye doğru akarak çatlakları doldurmakta ve sismik hızı arttırmaktadır.
Genel olarak genişleme tektonik gerilme altında bulunan kayaçlarda, esnek olmayan hacim artışıdır.
Bu olay, temelde 3 aşamada gerçekleşir;
1-Gerilme birikimi
2-Çatlakların oluşması
3-Gözenek suyunun çatlaklara dolması
Genişleme, kayaçların kırılma mukavemetinin yarısı kadar bir değere ulaştığında başlamaktadır. Birinci aşamada tektonik deformasyon (strain) birikimi oluşur. Bu birikim gerilmenin (stress) artmasını sağlar. İkinci aşamada, gerilme genişlemenin başlamasına yeterli düzeye gelir ve hacim artışı başlar. Bu aşamada genişleme hızı, kayacın gözeneklerdeki suyun yeni oluşan çatlaklara akma hızını yükseltir. Böylece kayaç suya doygun halini kaybeder.
Kayaçlarda açılan çatlaklar sonucu kayaç gözenekliliği değişeceğinden, kuyulardaki su seviyesinde büyük depremlerden önce azalma ya da yükselme görülür. Bu çatlaklar aynı zamanda radon gazı gibi radyoaktif bir maddenin de yüzeye çıkması için yol görevi görür. Kuyulardan çıkan radon gazında ki artış depremin habercisi olabilir.
Büyük depremlerden önce yer yüzeyinin bazı yerlerinde, deniz seviyesinde yükseklik değişimleri gözlemlenmiştir.
Çinli bilim insanları hayvan davranışlarını gözetleyerek depremleri başarılı bir şekilde tahmin ettiklerini iddia etmişlerdir.
Örneğin depremlerden kısa süre önce atların çok canlı ve ürkek oldukları, yılanların yuvalarından çıkarak hızla uzaklaştıkları kaydedilmiştir.
1975 yılında Çin’de meydana gelen Haicheng Depremi, 5 saat öncesinden tahmin edilmiş ve sonrasında 7,3 magnitüdünde olmasına rağmen , evinden çıkmakta inatçı davranan yaklaşık 100 yaşlı insan dışında, kimse hayatını kaybetmemiştir.
Yukarıda anlatılan tüm metotlarda, kayaçlar kırılmadan önce büyük ölçüde gerilim depolar ve depolanan gerilim ya da etkileri ölçülebilir tezine dayanmaktadır.
İnsanları depremlerin öldürmediği, binaların öldürdüğü gerçeğini kabul eden gelişmiş dünya devletlerinin, depremleri önceden belirleme çalışmalarından daha çok depreme dayanıklı yapı tasarımı, çalışmalarına yoğunlaştığını görüyoruz.
İnsanlığın depremleri önceden %100’e yakın oranlarda tahmin edebileceği günlerin geleceği bir gerçek olsa da bugünün koşullarında izlenmesi gereken yol, sağlam zeminlere sağlam yapılar yaparak can güvenliğini sağlamaktır.
Yaklaşık iki yıl önce yazdığım, “İstanbul Depremi” kitabımda detaylı olarak belirttiğim gibi depremleri önceden tahmin etmek yerine onları enerji üreten bir kaynak gibi görmek bana daha mantıklı ve olası geliyor.
Büyük enerji biriktiren fayların neredeyse tamamını biliyoruz. Bu faylar, kayaçların sürekli milimetrik olarak birbirlerine sürtünmeleri sonucunda elastik deformasyon enerjisi biriktirmeye devam ediyorlar. İşte bu biriken enerjiyi, kayaçların direnme gücü aşılmadan yani deprem olmadan önce periyodik olarak fayların üzerine kurduğumuz enerji santralleri ile dönüştürerek devasa kondansatörlerde biriktirebildiğimiz teknolojiye ulaştığımız gün, depremleri önceden tahmin etmek gibi bir derdimizde kalmayacak.
Çünkü artık yıkıcı deprem üreten faylar, bize enerji sağlayan, üretim kaynaklarına dönüşmüş olacaklar.