Fikirlerinden taviz vermeyerek ölümü göze alabilen filozofları farklı bir kategoride değerlendirdim hep. Thomas More'da onlardan biridir.
John Nash, doktorasını Princeton Üniversitesinde yapmış daha sonra MIT'de ders vermiş çok önemli bir matematikçidir. Ancak onu asıl önemli yapan şey paranoid şizofren teşhisi konulmasına rağmen 1994 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü almasında gizlidir.
Albert Camus'a göre, gerçekten önemli olan tek bir felsefe sorunu vardır, Dünyayı reddetme, ondan vazgeçme, intihar. Yaşamın, yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.
Albert Camus'a göre, gerçekten önemli olan tek bir felsefe sorunu vardır, Dünyayı reddetme, ondan vazgeçme, intihar. Yaşamın, yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.
Bazı zamanlar vardır ya hani, Her şeyin çok kötü gittiği, ne yaparsınız yapın düzelmeyeceğine inandığınız. O an hep aklıma Barış Manço'nun şarkısı gelir. 'İnsanın bir kez ters gitmesin işi. Muhallebi yerken kırılır dişi.'
"Hayata nasıl başladıysam öyle ölecektim kuşkusuz, kitapların arasında." J. Paul Sartre'ın bu sözünü ilk okuduğumda içindeki varoluşçuluk akımını ateşleyen gücünü nereden aldığı konusunda ikna olmuştum aslında.
Sokrates tuhaf bir filozoftu. Annesinin ebe olmasından dolayı kendince isimlendirdiği sokratik doğurtma yöntemini kullanarak gerçeğe ulaşmayı hedeflediği bir tarzı vardı. Ayrıca Platon'unda hocasıydı.
J.Paul Sartre'ın 1938'de anlatmaya çalıştığı bir histir, bulantı. Şimdilerde çoğumuzun, olup biten pek çok olaydan duyduğumuz rahatsızlığı, öğrenilmiş bir çaresizlikle kabullendiği, berbat bir his… Öğrencilerin okula gidememe hali, mesela…