Yine bir karantina dönemine girdik. Çoğumuz için son 12 ay yüksek bir telde yürümek gibi geçti.
Son zamanlarda sıkça duyduğumuz ama bu kelimenin taşıdığı değere layık yaşamadığımızı bilmediğimiz günlerdeyiz.
Benim görsel dokunsal biri olarak sevdiklerimi görmek ve sıkı sıkı sarılmak. Çocuklarla oynamak, onlarla alt alta üste debelenmek. Bakın sevdiklerimi öpmek demiyorum.
Ülkemizde bir çok dış fon imkanı var. Bizim de Varlık fonumuz var. Hanımlar için ayrı gençler için ayrı yeni işyeri kurmak isteyenler için ayrı fonlar var. Aklınıza ülke yararına bir proje fikri gelirse bunu da size uygulatacak fonlar da var. Ama düşündünüz mü hiç, almamız gereken fonları biliyor ya da kullanıyor muyuz.
Bu hafta enflasyon açıklanınca aklıma "Paylaşım Ekonomisi" geldi. Acaba enflasyonu azdıracağımıza paylaşsak enflasyon nasıl olur. Hadi gelin sizinle bu konuda paylaşım ekonomisine şöyle bir göz atalım.
Son zamanlarda bir kelime her yerde karşımıza çıkıyor. Geçen gün maç izliyorum bir baktım basket takımı formasında bu amaçla bir dizayn yapılmış. Pandemi döneminde meşhur olan Podcast ve Zoom toplantılarının başlıca konu başlığı olarak ilk sıradaki başlık "Sürdürebilirlik". Kelime anlamı genellikle, gelecek kuşaklara ekonomik, ekolojik ve aynı zamanda sosyal koşulları devam ettirilebilen bir dünya bırakmak için kullanıyor.
Salgın sonrası dünya ülkelerinin ve şehirlerin yaklaşımları da değişiklik gösteriyor. Son zamanlarda haritadaki renklerle kovid durumunu anlamaya çalışıyoruz. Kırmızı olursa ne oluyor mavi olursa bayram mı? Acaba Lokantaya gitsem bir şey olur mu?
Başlık böyleydi. Benim de çok hoşuma gitti. Tarım ve kendine yetebilen ürettiğini satabilen bir ülke hayalini kuruyorum yıllardır. Bu virüs yurt ekonomisini sarıp sarmalayabilmek için bize büyük bir şans verdi. Türk zekasıyla her duruma uyum sağlamayı çok hızlı yapan yurdumun başarıl insanı bir çok sektörde kendini tedavi edebildi.