Dolar $
32.48
%0 0
Euro €
34.9
%0.71 0.24
Sterlin £
40.79
%0.12 0.05
Çeyrek Altın
3932.32
%0 0
SON DAKİKA

Platon ile devlet üzerine konuşmak

Gazetelerde en ciddi ilgimi çeken haber, Kolombiya'dan geldi. Halkın duvara yazdığı yazı her şeyi özetliyordu. "Fakire ekmek yoksa zenginde de huzur olmayacak …"

Bu haberi birkaç kez okuduktan sonra nedense Platon’u düşündüm, sonra dalıp gittim.

Elbette ki Platon’un ideal devlet anlayışı geziniyordu, nöronlarımda.

Platon'a göre devlet denilen mekanizma büyütülmüş insandır. Platon insanın ruh ve bedenden oluştuğunu, insan ruhunu da istekler, akıl ve irade olmak üzere üç bölüme ayırmıştır. Platon'un devlet anlayışı da üç bölüme ayrılmıştır. Yöneticiler akla, savaşçılar, devleti korumakla yükümlü olan kişiler iradeye ve meslek sahibi sınıf ise ruhun istekler bölümüne tekabül etmektedir. Platon'a göre devlette bulunan bu üç kısım aklıyla, iradesiyle ve istekleriyle birbiri arasında çatışmaya girmeden, sağlıklı bir şekilde yaşarsa ideal devlet meydana gelecektir. 

Ona göre ideal devleti aristokratlar yönetmelidir.

Bana göre ise Platon namı-ı değer Eflatun, Dünyanın en önemli buluşlarından birine imza atmış ve şuan modern çağda insanlar ile bilgiyi kavuşturan Üniversitenin temellerini inşa ederek, Akademia’yı kurmuştur.

Artık zaman makinemi çalıştırıp Platon’un yaşadığı dönemde Atina’ya gitmek ve bu önemli konuları onun yorumları ile dinlemek istiyorum.  

-Üstadım çok uzaklardan değil,  İstanbul’dan geliyorum seni yaptıklarının tüm yansımalarını bilen takdir eden bir hayranın olarak düşün beni. Amacım senin Devlet kitabında aslında ne anlatmak istediğini öğrenmektir. Müsaade edersen seni dinlemek isterim.

-Yabancı anlattıklarını garip karşılamıyorum bu dünyada her şey mümkündür. Beni asıl ilgilendiren insanların merak etmesi ve sorgulamasıdır. Belli ki sende merak etmiş onca yoldan Devlet kitabım üzerine konuşmak için gelmişsin, benim için bu kafidir.

Ancak Devleti anlayabilmen için önce mağara alegorimi bilmen ve özümsemen gerekiyor.

‘Bir mağara düşün. Mahkumlar, yüzleri mağaranın arka duvarına zincirlenmiş. Bütün ömürleri boyunca orada tutulmuşlar ve başları, duvar dışında hiç bir şey göremeyecek şekilde sabitlenmiş. Arkalarında bir ateş yanmakta ve sırtlarıyla ateş arasında bir yol var. Bu yolda yürüyen insanların gölgeleri mağaranın duvarına vurur; gelip geçenlerden bazıları ellerindeki hayvan modelleri taşırlar ve onlarında gölgesi duvara yansır. Mağaranın içindeki mahkumlar her zaman yalnızca gölgeleri görür. Daha iyisini bilmedikleri için, gölgelerin gerçek şeyler olduklarına inanırlar, ama aslında gerçek insanları hiç görmezler. Sonra bir gün mahkumlardan birinin zincirleri çözülür ve ateşe doğru bakmasına izin verilir. İlk önce alevlerden gözleri kamaşır ancak giderek etrafındaki dünyanın farkına varır. Sonra mağaradan çıkarılıp gün ışığına getirilir yine gözleri kamaşır. Yavaş yavaş önceki yaşamının yoksulluğunu kavramaya başlar. Bütün zenginliği ile dünya arkasında parıldarken, o her zaman gölgeler dünyasıyla yetinmiştir. Şimdi gözleri gün ışığına alıştıkça mahkum arkadaşlarının ne kaçırdıklarını görür. Ve onlara üzülür. Sonunda ışığa o kadar alışır ki doğrudan güneşe bile bakabilir. Ardından mağaradaki yerine geri götürülür. Gözleri artık bu gölgeli varoluşa alışık değildir. Arkadaşlarının bakış açısına göre mağaranın dışına yaptığı yolculuk onun görme duygusunu mahvetmiştir. O gerçek dünyayı görmüştür. Diğerleri yüzeysel görünüşler dünyasından memnun kalırlar ve dışarı çıkma olanakları olsaydı da mağaradan ayrılmazlardı.’

Yabancı şimdi beni iyi dinle; insanoğlunun çoğunluğu mağaradaki mahkumlar gibi salt görünüş dünyasından memnundur. 

Yalnızca Filozoflar mağaranın dışına çıkıp, dünyayı gerçekten olduğu şekliyle deneyimlemeyi öğrenir ve yalnızca onlar sahici bilgilere sahip olabilirler…’

-Üstadım benim geldiğim dünyada insanlar artık mağarada kalıp duvara bakmıyorlar o duvar çokta yıkıldı yerle bir oldu 2400 yıl sonradan bahsediyorum. Felsefenin bile artık tek başına hiçbir işe yaramadığı bilginin faydaya dönüşmek zorunda olduğu bir evrilme yaşadı insanlar. 

Gelir dağılımı eşitliği olan, herkes için adaletin işlediği, eğitim ve sağlık hizmetlerinin sadece parası olan bir grup azınlığın ulaşabildiği imtiyazlar haline dönüşmediği bir devlet istiyorum ben.

Bu anlattıkların mümkün ancak felsefeyi bilen, aristokrat bir yönetici sınıfa ihtiyacınız var bana göre…