Kürtçüler PKK'dan koptu
PKK kurulduğunda Türkiye'yi bölmeyi hedefleyen Marksist-Leninist bir terör örgütüydü. Zamanla dış konjonktürün değerlendirilmesi ve izlenen genişleme stratejisi sayesinde hem İran, Irak ve Suriye'de örgütlendi hem de daha geniş toplum kesimlerine açıldı. Bu açılımda komünizmin iflas etmesi, Kürt toplumunun dindar olması ve coğrafi zorunluluklar etkili oldu. PKK zamanla bünyesine dindar, etnik milliyetçi, Alevi, Yezidi, liberal ve sosyal demokrat Kürtleri de kattı.
PKK’nın Türkiye’deki siyasi yapılanması olan HDP çizgisi de PKK’nın stratejisini aynen benimsedi. Bu stratejiye ilaveten %10 barajını aşmak için aşırı sol partilerle ittifaklar kurdu. Bu yaklaşım dindar ve etnik milliyetçi kanat tarafından her daim eleştirildi. Etnik milliyetçilere göre Türkiye’de Türk, Suriye ve Irak’ta Arap partileriyle ilişkileri geliştirmek HDP ve türevlerinin Türkiye, Irak ve Suriye ile bütünleşmesine yol açıyordu. Milli reflekslere zarar veriyor, Kürtlük şuurunun gelişmesini önlüyordu. Dindarlara göreyse PKK zaten geçmişi nedeniyle sabıkalıydı. Aşırı sol partilerle ittifak kurulması dindar kitlelere ulaşılmasını engelliyordu.
HDP en başarı sonuçları 2015 yılının Haziran seçimlerinde elde etti. %13 oy aldığı seçimlerde üçüncü parti olarak seksen milletvekili çıkardı. Bu başarıda çözüm sürecinin devam ediyor olması, bu süreçte elde edilen kazanımların HDP’nin başarısı olarak değerlendirilmesi ve sürecinde etkisiyle partideki bütün kanatların tam bir motivasyonla çalışması etkili oldu.
Oy oranın patlaması, bölgedeki kentlerin hepsinde birinci olunması, hepsinden önemlisi örgütün Suriye kolu olan PYD’ nin fiilen bağımsız kantonlar kurmakta başarılı olması, etnik milliyetçilerinde etkisiyle örgütün Türkiye’nin birçok kentinde ve ilçesinde ‘’Demokratik Özerklik’’ ilan etmesine neden oldu. PKK yönetiminin planına göre FETÖ nedeniyle Türk ordusu çok zayıftı. Halk PKK’lılara sahip çıkacak ve isyan bastırılamayacaktı. Türk ordusunun ağır silahlar kullanmasına Batı müsaade etmeyecekti. Velhasıl kanlı bir mücadele döneminden sonra Ankara bölgenin özerkliğini kabul edecekti.
PKK’nın planı daha doğrusu milliyetçi kanadın PKK üst yönetimine kabul ettirdiği plan işlemedi. Türk ordusu FETÖ’ ye rağmen güçlüydü. Halk, bırakın sahip çıkmayı teröristleri dışladı. Batılı ülkeler beklenen tepkileri vermediği gibi Ankara gelen tepkileri kaale almadı. Plan başarılı olmadığı gibi doğal olarak çözüm sürecinin bitmesine ve Türk ordusunun sınır ötesine yoğun operasyonlar düzenlemesine yol açtı. Bunun neticesinde geniş kitleler ve özellikle muhafazakar kanat HDP’ den koptu. Nitekim 2015 yılının kasım ayında, yani sadece dört ay sonra yapılan erken seçimlerde, HDP %3 oy ve 21 sandalye kaybetti.
Muhafazakar kanadın kopması otomatik olarak etnik milliyetçileri güçlendirdi. Bunlar yaptıkları hamlelerle hem Türkiye Kürtlerini hem de dış Kürtleri Türkiye’ye düşmanlaştırmaya çalıştılar. Türk ordusunun sınır ötesi operasyonlarını Kürtlere karşı yapılıyormuş gibi lanse ettiler.
Milliyetçiler, Bahçelinin 22 Ekim’de yaptığı çağrıyı zafer çığlıkları atarak karşıladılar. Onlara göre Türkiye dize gelmişti. İran’da ABD-İsrail’in operasyon yapacağını ve bu operasyondan sonra emperyalistlerin İran’da da PKK devleti kurduracağını gören Ankara bu planı bozmaya çalışıyordu. Alınabilecek her taviz alınmalıydı.
Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi ve SMO’nun Tel Rıfat ile Münbiç’i alması milliyetçilerin morallerinin bozulmasına ve gardlarının düşmesine yol açtı. İran’da devlet sahibi olmayı hayal ederken Türkiye’den alacakları tavizlerin hesabını yaparken şok oldular. Kendi ifadeleriyle Suriye’deki kazanımları da tehdit altındaydı.
Rejimin devrilmesinden sonra Ankara’nın ‘’pazarlık yok, taviz yok, PKK şartsız silah bırakacak, kendini fesih edecek’’ söylemini ciddiye almaya başladılar. ‘’APO çağrı yapmamalı, yapsa da esir olduğundan çağrısı dikkate alınmamalı’’ tezini işlediler. ‘’Silah bırakırsak sıfıra düşeriz.’’ fikrindeydiler. Bütün umutlarını Kandilin İmralı’yı dinlemeyeceğine bağlayan Kürtçüler PYD ile Şam’ın yaptığı anlaşmada özerklik olmaması üzerine bir darbe daha aldılar. Zira silah bırakılması karşılığında en azından Suriye’nin kuzeydoğusunun özerkliğinin tanınmasını bekliyorlardı.
Nihayetinde 27 Şubat’ta İmralı beklenen çağrıyı yaptı. Hemen akabinde Kandil çağrıya uyacağını duyurunca etnik milliyetçiler hiç istemedikleri bir şeyi yapmak zorunda kaldılar: Ağır suçlamalar yaparak PKK ile ilişkilerini kestiler. PKK ve APO davadan dönmüş, Kürtlere ihanet etmişti. Milliyetçilerin halk tabanı çok zayıf olduğundan PKK ve Dem Partiden ayrışmak istemiyorlardı. ‘’PKK’yı destekliyoruz’’ propagandası yaparak Dem Partinin tabanını şekillendirmeye çalışıyorlardı. O tabandan kopmak etnik milliyetçilere çok şey kaybettirirken PKK’ya hiçbir şey kaybettirmeyecek. Kendilerini sürekli yanlış yönlendiren, provoke eden bir unsurdan kurtuldular.
Bugün itibariyle Kürtçüler PKK-Dem Partiyi dışlayan PYD’yi sahiplenen bir çizgi izliyorlar. PYD’nin askeri güçleri Suriye ordusuna katılırsa Kürtçülerin bütün tezleri iflas etmiş ve son ümitleri de tükenmiş olacak.