Dolar $
32.28
%-0.15 -0.05
Euro €
34.8
%-0.06 -0.02
Sterlin £
40.64
%-0.15 -0.06
Çeyrek Altın
3934.93
%0.57 22.22
SON DAKİKA

İstanbul Depremi'ni yok saymak

Üzülerek söylüyorum seçim öncesi bu konu kimsenin işine gelmiyor maalesef… İktidar 20 yıldır konuyu halen çözemediği için ana muhalefet de İBB kendilerinde olduğu halde halen problemi çözecek net bir sonuca ulaşamadığı için yok sayıyor bu önemli afeti.

Ülkemizde doğru söyleyeni 9 köyden kovuyorlar. 

Nerden mi biliyorum?

İstanbul depremi konusunda yazdığım yazılardan bazıları maksatlı olarak engellendi de oradan biliyorum.

Naci hoca gibi Ahmet Ercan hoca gibi deprem konusunda yapılmayanları sürekli söyleyen kıymetli bilim adamları da tıpkı benimle aynı tepkiyi gördükleri için biliyorum.

Oysa güneş balçıkla sıvanmaz…

Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ancak baharın gelmesini engelleyemezsiniz…

Yanlıştan doğru çıkmaz…

Ben hiçbir siyasi parti zor durumda kalsın diye yazmıyorum, yazmam da. Çünkü işin siyasi yönü değil bilimsel yönü beni ilgilendiriyor.

İnsanların ölmeleri ya da sakat kalmaları, evsiz kalmaları benim için daha önemli. 

Yapılması gereken ve halen yapılmayanların tek nedeni var kimse yıkılacak binaların maliyetini önceden üstlenmek istemiyor. Ve sonuçta bu yıkılacak binalarda oturan ve maddi durumu asla iyi olmayan zavallı insanların uzun vadeli kredi çekerek bu yıkıp yapma maliyetini karşılaması bekleniyor. Oysa bu yapılabilseydi 23 yıldır bir arpa boyu yol alınırdı zaten. Ve devlet tüm organlarıyla durumun vahametini bildiği halde 3 maymunu oynuyor. Ağırlık verilen tüm çalışmalar deprem olup binalar yıkıldıktan sonra ki arama kurtarma çalışmalarına yönelik, maalesef önleme çalışmaları için tüm sorumluluk vatandaşlara yüklenmiş durumda. 

Oysa halen toplanan deprem vergileri son 23 yılda 20 milyar doları aşmış durumda. TOKİ vasıtasıyla bu para kullanılsaydı ve yıkılacak binalar yıkılıp arsaları devlet tarafından alınsaydı bu dönüşüm kesinlikle tamamlanırdı. 

Sosyal devlet anlayışında her zaman almak yoktur. Devlet, baba şefkatini gerektiği zaman göstermelidir. Ancak bu şekilde vatandaşlar ölmekten, sakat kalmaktan ve evsiz kalmaktan kurtulabilirler. 

“Mış” gibi yapmak ya da olası felaketleri yok saymak görmezden gelmek ve bu konuları gündemde tutmaya çalışan insanları engellemek, susturmak asla felaketi engellemeyecektir.

Depremin oluş zamanı bu şekilde yaparak 1 sn. daha ertelenmeyecektir. Sonrasında gerekli önlemleri almayıp sözü kadere getirmek kimseyi kurtarmayacaktır. 

1999’da başımıza gelecekleri sadece prova ettik çünkü o deprem Adapazarı depremi olarak kayıtlara geçti ve merkez üstünün İstanbul’a olan uzaklığı 200 km. idi. Buna rağmen İstanbul’da 1000’e yakın insanımız hayatını kaybetti. Oysa bu deprem Marmara denizinde İstanbul’a 25 km. mesafede bekleniyor. 

Ve artık provası yok.

Bir yerbilimci olarak bu durumu yazmaya ve insanların önlem alması için mücadele etmeye devam edeceğim çünkü bu siyaset üstü çok önemli bir konu bana göre.

Ve hatta bu hafta Cuma günü, nelerin yapılması gerektiği konusunda işin felsefesini kaleme aldığım öncesinde, 23 yıldır beynimde filmini çektiğim o önemli kitap sizlerle buluşacak. 

Umarım yazdıklarım, yapılması gerekenleri hızlandırır… 

Bizim ülke olarak afetlere bakış açımızı değiştirmemiz sürecini başlatacağını düşündüğüm kitabımda kendimce bu problemin çözüm felsefesini anlatmaya çalıştım.

Elbette ki her şeyin çözümü evlerin dönüşümü ile bitmeyecek, bizim afetlerin tamamına karşı bakış açımızı kökten değiştirmemiz de gerekiyor. 

Değişim ve dönüşüm süreçleri hep sancılı olur kabul ediyorum ancak artık çok fazla zamanımız kalmadı.

Her ne yapacaksak başlamalıyız bence.

Yok sayarak, İstanbul Depremi’ni önlemek diye bir çözüm olduğunu görmedim, duymadım, bilmiyorum…