Süslü korkuluk gitti ama Terzi gelemedi
Netflix'in uzun süredir beklenen ve çok konuşulan dizisi Terzi, 2 Mayıs'ta seyirciyle buluştu. Aslında 2022 yılında Süslü Korkuluk adıyla Tv 8 ekranlarında tanıtımını yapmış, fakat dizinin bütçesi nedeniyle yayınlanmamıştı.
Gerçek bir hikayeden esinlenen bu dizi böylelikle üst üste uyarlanmak zorunda kaldı diyebiliriz. Önce orijinal hikaye televizyon dizisine, sonra televizyon işi platform projesine evirildi. Bana öyle geliyor ki ismi de bir yönüyle bu yüzden Terzi olabilir. Proje o kadar orasından burasından çekiştirilmiş ki son noktada bir türlü dikiş tutturulamamış hali var.
İzlememiş olanlarınız için oyuncu kadrosunda Çağatay Ulusoy, Olgun Şimşek, Salih Bademci ve Şifanur Gül yer alıyor. Konusunda ise isminden yola çıkarak terzilik hikayesi izleyeceğini düşünenler şimdiden hayal kırıklığına uğrayabilir. Peyami (Çağatay Ulusoy), dedesinin izinden giden ünlü bir terzidir. Ve bu dizi Peyami’nin sırlarla dolu hikayesini ele alıyor. Dedesinin ölümüyle aslen Karslı olan Peyami’nin ailesi İstanbul’a, onun yanına taşınır. Herkesten gizlediği zihinsel engelli babası (Olgun Şimşek) da böylelikle artık İstanbul’a getirilmiş olur. Peyami’nin en yakın arkadaşı Dimitri (Salih Bademci) evlenecektir ve bu yüzden nişanlısının gelinliğini arkadaşının yapmasını ister. Esvet (Şifanur Gül) ise gelinlik provasında duymaması gereken bir konuşmaya şahit olur. Böylelikle Peyami’nin sırlarının içine de ilk adımını atar.
Dizi terzilik hikayesinden öte, her bir karakterin çocukluk travmaları üzerine kurulu olduğunu görüyoruz. Bunun da asıl sebebi Kırmızı Oda, Masumlar Apartmanı, Camdaki Kız gibi dizilerle tanıdığımız; yazdığı kitaplardan uyarlanan hikayelerin kahramanı Psikolog Gülseren Budayıcıoğlu’nun kalemini burada da görmemizden kaynaklanıyor olabilir. Böylelikle televizyon projesi diye yola çıkan dizinin, dijitalde yer bulmasıyla Gülseren Budayıcıoğlu da Netflix’e ilk adımını attı diyebiliriz. Fakat ilk bölümden itibaren biraz kafası karışık bir hikaye dersek yeridir.
Tam Netflix’e yakışan şık evler, iyi arabalar, büyük bir defile organizasyonu, güzel kadınlar, güzel adamlar, madde kullanımı, cinsellik, biraz bağırış çağırış, tüm karakterlerin hızlıca boy göstermesiyle Show gibi başlayan ilk bölüm; dijital platforma iş yapıyoruz kurallarının hepsini tamamladıktan sonra 2. Bölüm itibariyle tüm şaşa birden başka bir evrene dönüşüyor. Kars’tan İstanbul’a gelen Peyami’nin ailesi; modern törecilik, psikolojik sorunlar, bol duygu pompalayan sahnelerin yaşandığı bir dünyaya bırakıyor yerini. Bu da herhalde senaryonun 2 bölüm televizyon için yazılıp 7 bölüm dijitale evrilirken oldukça ekle çıkar yapılması sonucu yamalı bohça haline dönmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Ünlü terzimiz keşke senaryoya da bir el atıp onun da potluğunu alsa diye aklımızdan geçerken bir anda hatırlıyoruz ki 7 bölüm boyunca terzinin, terzilik hünerinin de sadece gözleri kapalı ölçü almak, arada içe gelen ilhamla ölçü almadan kıyafet tasarladığına şahit olmamızdan öteye gidemediği. Böylece yine umutlarımız suya düşüyor.
Dizi de hiç mi iyi şey yok derseniz; elbette var. Olgun Şimşek’in oldukça zor bir rol olan, zihinsel engelli babayı canlandırdığı karakterini üzerine öyle bir giydiğini görüyoruz ki adeta içimize su serpiliyor. Onun sahneleriyle nefes alıyor, onun hikayesiyle boğazımız düğümleniyor. Bu dizide de ayakta alkışlanmayı hakkeden bir performansla hepimizin eminim unutamayacağı bir karakter olarak akıllarımızda kalacak diye düşünüyorum.
Dizinin sonunda 2. Sezonun fragmanını bize gösterdikleri için anlıyoruz ki şimdiden bazı bölümler çekilmiş. Umarım yeni sezonda senaryoda bu kadar kopukluk olmaz ve gereksiz duygulanmamız için kasvetli müziklerle aşırı duygusal oyunculuklar bize pompalanmaz. Bu kadar kaygısal davranılmayıp karakterler arasındaki ilişkiye odaklanılsa; aslında seyirci olarak zaten gerektiği yerde duygulanırız diye düşünüyorum. O yüzden umarım 2. Sezon onların senaryoya ve seyirciye daha çok güvenip, bizi olumlu anlamda şaşırttığı bir hikayeyle geri dönerler.
Şimdiden merakla bekliyoruz. İyi seyirler.