SON DAKİKA

İstanbul'da deprem gerçeği

Şakir Akça 01 May 2025

İstanbul, tarih sayfalarında her zaman önemli dönemlerde yer almış, coğrafi konumu ile önemli bir zeminde yer almaktadır.

Konum itibarıyla stratejik öneme sahip olan İstanbul, ülkemizin lokomotifi durumundadır. Her yönden önemli konumda olan, dünyanın incisi, gönüllerin şehri en iyi hizmeti ve değeri hak etmektedir. Geçmişten gelen düzensiz göç, İstanbul gibi bir şehri çok yormuş ve nüfusun kapasitesinin üstünde aşırı artması, üzerindeki yükü artırmıştır.

Şehir planlamasında çok işin olduğu, geçmişte yapılan yanlış uygulamaların bir an önce, geç kalmadan düzeltilmesi gerektiği ortadadır. İstanbul’un muhalefeti ve iktidarıyla birlikte, depreme ramak kalmadan hazırlıkların başlatılması gerekmektedir. Yerel yönetimlerin kentleşme konusunda, hükûmetin desteğini alarak birlik oluşturması; bir an önce yenilenmesi gereken binaların elden geçirilmesi, yıkılması gereken eski yapıların müteahhitlik hizmetleriyle kontrollü ve devlet destekli şekilde yeni yerleşim alanlarının oluşturulması gerekmektedir.

İstanbul hem coğrafi hem de demografik yapısı nedeniyle Türkiye'nin en önemli şehirlerinden biridir. Ancak aynı zamanda dünyanın en riskli bölgelerinden birinde yer almaktadır. 1999 Marmara Depremi, İstanbul'un deprem riskiyle karşı karşıya olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve uzman görüşleri, İstanbul'un büyük bir depremi beklediğini ve bu depremin şehri ciddi şekilde etkileyebileceğini göstermektedir. Bu nedenle, şehir planlamasında deprem risklerinin minimize edilmesi için bir dizi önlem alınması gerekmektedir.

İstanbul, Kuzey Anadolu Fay Hattı’na (KAF) yakın bir konumda yer almaktadır. Bu fay hattı, tarihte birçok büyük depreme neden olmuş ve potansiyel olarak İstanbul'u da tehdit etmektedir. İstanbul'un farklı bölgeleri, bu fay hattına farklı mesafelerde olmakla birlikte, genel olarak şehirdeki tüm alanlar depremden etkilenebilecek seviyededir.

26 Nisan 2025 tarihinde İstanbul'da meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, uzun süredir beklenen büyük İstanbul depremine bir ön uyarı niteliği taşıdı. Depremin merkez üssü Marmara Denizi açıkları olsa da sarsıntı İstanbul’un pek çok ilçesinde güçlü bir şekilde hissedildi. Can kaybının yaşanmamış olması sevindirici olsa da bu deprem şehrin altyapısı, yapı stoku ve afet yönetimi konusunda ciddi eksiklikleri bir kez daha gündeme taşıdı.

Deprem sonrası özellikle Avcılar, Esenyurt, Küçükçekmece gibi ilçelerde birçok binada çatlaklar oluştu, bazı yapılar tahliye edildi. Bu durum, İstanbul’un mevcut yapı stokunun büyük kısmının hâlâ depreme karşı dayanıksız olduğunu gözler önüne serdi. 1999 Marmara Depremi’nden bu yana geçen sürede birçok bina yenilenmiş olsa da milyonlarca insan hâlâ riskli yapılarda yaşamaktadır.

Deprem sonrasında vatandaşların çoğu cep telefonlarıyla iletişim kurmakta zorlandı. GSM operatörlerinin ağları, aşırı yoğunluk nedeniyle geçici süreyle çöktü. Bu durum, acil durum anlarında iletişim altyapısının yetersizliğini ve kamuoyunun bilgilendirilmesinde alternatif yöntemlerin yetersizliğini ortaya koydu.

Depremin ardından birçok vatandaş güvenli toplanma alanlarına gitmeye çalıştı. Burada millet bahçelerinin önemi ortaya çıkmış oldu. Millet bahçelerinin şehir merkezlerine yakın mesafede olması, deprem gibi doğal afetlerde emniyet sibobu oluşturmaktadır.

Depremin ardından, özellikle iş çıkış saatine denk gelen yoğunlukla birlikte, İstanbul’da trafik neredeyse kilitlendi. Hem özel araçların hem de toplu taşımanın aynı anda kullanılması, ulaşım sisteminin bu tür afetlere karşı hazırlıksız olduğunu gösterdi. Acil müdahale araçlarının hareket kabiliyeti sınırlı kaldı.

Bazı kamu binalarında ve okullarda hasar meydana geldiği tespit edildi. Bu da kamu hizmetlerinin sürekliliği ve öğrencilerin güvenliği açısından ciddi riskler barındırdığını ortaya koydu. Özellikle eski yapılarda hizmet veren kurumların bir an önce elden geçirilmesi gerektiği yeniden gündeme geldi.

Her ne kadar can kaybı yaşanmasa da depremin oluşturduğu panik halk arasında büyük bir korkuya neden oldu. Özellikle çocuklar ve yaşlılar bu durumdan olumsuz etkilendi. Deprem sonrası psikososyal destek sistemlerinin eksikliği de bu olayla birlikte bir kez daha fark edildi.

6,2 büyüklüğündeki İstanbul depremi, aslında şehrin büyük depreme ne kadar hazırlıksız olduğunu gözler önüne seren bir uyarı olmuştur. Can kaybının yaşanmamış olması bir teselli olsa da, bu tür bir sarsıntıda bile bu kadar sorun yaşanması, daha büyük bir felakette nelerle karşılaşılabileceğini açıkça göstermektedir. Şehir planlaması, yapı denetimi, afet yönetimi ve halk eğitimi gibi alanlarda vakit kaybetmeden somut adımlar atılmalı; İstanbul’un deprem gerçeği artık günlük siyasi tartışmaların ötesine geçerek birincil öncelik hâline getirilmelidir.