Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA
Son Yazıları

Faizin sesi yetti

22 Haz 2021

Geçen hafta ABD Merkez Bankası (Fed) faizini değiştirmedi, ancak 2023 yılı sonuna kadar iki faiz öngörüsü ile piyasaları hareketlendirdi.

Fed başkanı Powell’ın açıklamaları büyük oranda karışıktı ve piyasalar kısmen tepki verdi. Bu kararın üzerinden iki gün sonra Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) üyesi ve St. Louis Fed Başkanı James Bullard’ın 2022 sonunda faiz artışı beklediğini açıklaması ve varlık alım programında azaltmaya ilişkin görüşü ortalığı karıştırdı. James Bullard FOMC’deki en güçlü üyelerden birisi ve piyasalar açıklamalarını çok önemsiyor. Piyasaları karıştıran sadece faiz artış beklentisinin bir yıl öne çekilmesi değildi, beklentilerdeki çelişki faiz artışının çok daha erkene çekilebileceğini gösteriyor. Varlık alım programındaki azalma ise piyasalardaki aşırı fiyatlamaya baskı yapıyor, pandemi dönemi boyunca piyasalar bol likidite ile reel değerlemelerinden uzaklaşmıştı.

ABD’de beklenen enflasyon sürekli artarken kalan en önemli para politikası araçlarından birisi faiz gözüküyor, likidite yönetimi etkisi olsa da yetmeyecektir. James Bullard da bunu demek istiyor. %5 tüketici enflasyonu ve beklenen enflasyondaki sürekli artış faiz silahını zorunlu kılıyor. Yoksa ABD de ‘enflasyonun nedeni faizdir’ hipotezini kabul etmeye başlayabilir. Ben bu hipotezi çok fazla götüremeyerek 2022’in sonundan daha önce faizi arttıracaklarını düşünüyorum. 

ABD faizlerindeki artış beklentisi dış kaynağa bağımlılığı yüksek gelişmekte olan ekonomileri daha fazla etkiliyor. Global faizler artarsa gelişmekte olan ülkelere finansal akış kesilerek rüzgâr tersine dönüyor, bunun için 25 baz puan artış bile yetiyor. Uzun bir süredir gelişmekte olan ülkeler arasında en kırılgan ülke Türkiye. Bunda net rezervin negatif olması, turizm gelirinin artamaması, içerideki politik karşılıklar ve merkez bankasının faiz aracını kullanamaması temel faktörler olarak öne çıkıyor. Tüm bu negatif ortamda dış faktörler Türkiye piyasalarını daha fazla etkiliyor. Daha kırılgan olan Arjantin krize girdi ve hala bu krizden çıkabilmiş değil. Türkiye bıçak sırtında ilerliyor ve bunun ne kadar sürdürülebileceği çok net değil. 

Türkiye’nin Fed faiz artışı riskine karşı faiz dışında para politikası aracı kalmadı. Merkez Bankamız 2018’den sonra para politikasında bilenen bir hipotez olan ‘İmkânsız Üçleme Hipotezi’ni yıkmaya çalışıyor görüntüsü verdi. İmkânsız üçleme hipotezi açık bir ekonomide aynı anda faiz ve döviz kurunu kontrol edemeyeceğinizi söyler. Bu ikisini de kontrol etmeye çalışırsanız uluslararası döviz rezervlerinizi erimiş olarak bulursunuz, nitekim öyle de oldu. Swaplar (para takası) düşüldükten sonra net rezervin eksi 56 milyar dolara gelmesi imkansız üçleme hipotezinin yıkılamadığını gösteriyor. Net rezerv negatifte kaldığı sürece döviz kuru, risk primi ve bunlar üzerinden faiz ve enflasyon üzerine baskı yapmaya devam edecektir. İmkansız üçleme hipotezi olduğu yerde duruyor ancak biz hem yüksek döviz kuru (değersiz TL), hem yüksek risk primi, hem yüksek faiz hem de yüksek enflasyon ile karşı karşıyayız. Bunda para politikasının zaman tutarsızlıklarının da payı var, para politikası zamanlaması bir türlü tutturulamıyor.

Türkiye’nin içinde bulunduğu bu karmaşık durum artık faiz artışının tek başına yetemeyeceğini de gösteriyor. Bir önceki merkez bankası başkanı Naci Ağbal döneminde 5 yıllık CDS’ler 300’lü seviyele gelebilmişti, şimdi 400’e yakın seyrediyor. Dolayısı ile beklenen enflasyon ile uyumlu bir faiz artışı yanında risk primini düşürecek adımlar şart. Bunlar hem politik tansiyonu düşürecek hem de ekonomi modeli değiştirecek adımlar olmalı. Mevcut politik ve ekonomik büyüme modelleri en küçük bir dış şokta krizlerin önlenebilmesi çok kolay gözükmüyor. ABD faizinin sesi bu şekilde etkiyorsa gerçekleşmesi çok daha etkili olacaktır.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları