Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA
Son Yazıları

Biz şişinirken siz ülkemizin tadını çıkarın

24 May 2021

Hamaset yapmayı yeni keşfediyor değiliz. Bilakis, kendi kendimizi pohpohlamak, dünyanın merkezi gibi görmek kuşaklardır sürdürdüğümüz bir alışkanlık.

Kısa süreli psikolojik inişlerimizin ardından toplum olarak daha iddialı, gerçeklerle ilişkisi daha da kopmuş olarak çıkıyoruz. Son yıllarda bu şişinmelerden daha da fazla keyif alır gibi görünüyoruz. İktidara yakın seçmen kitlesinde daha yaygın görünse de muhalifler arasında da gözlemlenecek şekilde kendimize dönmek, aslında çok fazla bilgimiz olmamakla birlikte bizim dışımızdaki dünyayı hor görmek gibi bir tutum benimsiyoruz. 

Dünyada her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söylemek elbette mümkün değil. Daha önceki yazılarımda da ele aldığım gibi eşitsizliklerin giderek artması, demokrasilerin irtifa kaybetmesi, empati yoksunluğu, insanlığın geneli için giderek daha ağırlaşan sorunlar. Çoğu zaman sadece bizim maruz kaldığımızı düşündüğümüz sıkıntılar başka ülkelerin de dertleri. Yine de kendimizi böylesine pozitif ayrıştırmak, şu son zamanlarda çok kullanılan şekliyle “dünya bizi kıskanıyor” kafasına gelmemizi anlamlı kılacak bir durumda değiliz. Her ne kadar yeninin eskiden daha iyi olduğunu iddia edenler olsa da kamuoyu yoklamaları bu iyimserliği paylaşanların sayısının giderek azaldığını gösteriyor. Toplumun çoğunluğu işlerin kötü gittiğini, önümüzde bizi bekleyen zorlukların daha da büyük olduğunu düşünüyor. İçinde bulunduğumuz salgın koşullarının hepimizin psikolojisini olumsuz etkilediğini kabul ederim; yalnız bu eğilimin birdenbire terse döneceğine inananlara çok katılamayacağım. Son birkaç senedir bütün pohpohlamalara rağmen bir tıkanma yaşadığımız ve insanların giderek daha fazla bunu hissettiklerini düşünüyorum.

Hamasetin ertesi günü

Fazla kaçırılmış bir gecenin sabahındaki gibi, aşırı böbürlenmeyle geçen bir dönemin sonunda gerçeklerin ağırlığı nihayet kendini hissettirmeye başladı. Bir dönem ülkemize akan sermayenin de yardımıyla hızlı büyüyen ekonomimiz, artan gelirler, hele bir de duraklayan komşularımızla karşılaştırdığımızda Türkiye’nin yıldızının parladığını gösteriyordu. Rüzgâr arkanızdan eserken sizin yelkenliniz dünyanın en hızlısı gibi görünür. Biz de bu parlak günlerin ilanihaye devam edeceğini düşündük, yaptığımız işlerin en doğru olduğunu, geleceğin daha da aydınlık olacağına inandık. Ancak son yıllarda taşıma suyla döndürdüğümüz değirmenin temposu düştü. Politik sorunlar hızımızı kesiyor, toparlanacağız derken bu defa da salgının etkileriyle karşılaştık. Bu süreçte de Merkez Bankası rezervlerinin erimesiyle oldukça tartışmalı bir tedbirler silsilesi ile idare etmeye çalışarak bugünlere geldik.

Bugünler derken, Türkiye’nin turizm tanıtımı için yapılan ve gelen tepkiler üzerine derhal kaldırılan filme sözü getirmek istiyorum. Turistlere ülkemizin salgın hastalığa karşı güvenli olduğunu anlatmaya çalışırken kullandığımız slogan, ekonomik açıdan köşeye sıkışmışlığımızın tam olarak göstergesi gibiydi. “Tadını çıkarın, aşılıyım” yazılı maskeleriyle misafirlerimizi karşılayan turizm personeli, yabancılara güven telkin etmekten çok bizim kendimize olan saygımızı zedeledi. Bir seneyi aşkın bir süredir aşılanmayı bekleyen insanlar, bir kez daha artan vaka sayılarının sonunda evine kapanırken, sadece turizmin ayakta kalmasına yönelik tedbirler alınıyor gibi görünmesi isyan duygusu yarattı.

Ancak bu tanıtım faaliyetinin arkasında yatan mantığı anlamak mümkün. Yıllardır kendi kendimize bütün böbürlenmelerimize rağmen bilhassa ekonomik koşullar giderek ağırlaşıyor. Ülke ekonomisinin çarklarını döndürmek için ihtiyacımız olan döviz aslanın ağzında ve daha da tehlikelisi rezervlerimizi de eritmiş bulunuyoruz. Bundan dolayı uygulaması bir hayli eleştirilen turizm tanıtımına çok ihtiyacımız var. Yani sürekli diklendiğimiz, biz bize yeteriz diye burun kıvırdığımız yabancıların parası olmadan olmuyor. Yatırım için, tüketim için hem yabancılara mal ve hizmet satmaya hem de onların tasarruflarını ülkemize çekmeye ihtiyacımız var. Dünyada yalnız değiliz; başkalarıyla kavga ederek değil iş yaparak, uyumlu olarak bir yerlere varabiliriz. Dahası sandığımız kadar da parlak durumda değiliz; böbürlenmekten çok üretkenliğimizi artırmaya, hamasete değil akla ihtiyacımız var.  Yoksa başkaları bu güzel ülkenin tadını çıkarırken, biz küçük dünyamızda kendi kendimizi kandırmaya devam edeceğiz.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları