Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA
Son Yazıları

Vatanını en çok sevenler

30 Kas 2020

Vatanseverlik, siyaset meydanında boy gösterenler için her zaman iyi bir koruma kalkanı oluşturmuştur. Birçok siyasetçi -ifadelerine inanacak olursak- kendisi için bir şey istememekte ancak vatan için her türlü fedakarlığa katlanmaktadır. Önemli olan davadır, bu uğurda bireyin önemi yoktur. Gerekirse siyasetçiler de bu amaç için canlarını feda etmeye hazırdır.

Siyasi rekabet kızışmaya başladığında bu tür söylemleri daha fazla duymaya başlarız. Birdenbire konu kamu hizmetine talip olanların arasındaki rekabeti aşar ve ölüm kalım meselesine dönüşür. Herkes kendisini toplumun iyiliği için kellesini koltuğa almış fedakâr hizmetkarlar gibi konumlandırır. Karşı tarafta ise kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen, daha da kötüsü yabancıların hizmetkarlığını üstlenmiş karanlık aktörler bulunmaktadır. Her şey bir Yeşilçam kurgusu içinde ilerler, yapılacak tek şey film izlerken seyircinin yaptığı gibi iyilerden yana taraf olmak kötülerin kaybetmesini arzulamaktır. Bunu sağlamak da aslında seçimde sandığa kadar teşrif edip iyilerden yana tercihte bulunmak kadar basittir. Düşmanla cansiperane mücadele eden kahramanlara bu kadarcık bir desteği çok görmemek gerekir.

Bazen vatanseverlerin hukukla, kanunla başı belaya girebilir. Böylesine bir ölüm kalım meselesinde kuralların esnemesi gerekir; kahramanlarımızın elini kolunu bağlamak doğru olmaz. Yer altı dünyasına bile bir ucundan bulaşsalar da asıl hedef ortadan kalkmamıştır. Her şey vatanın iyiliği ve bekası için gerçekleştirilmektedir. Böylesine bir mücadele kelleyi koltuğa almış evlatlarımızın da bazı hırçınlıklarına göz yummak gerekir.  Kader kurbanı oldularsa siyasetçilerin görevi bu mağduriyete son verip onları vatan uğruna ifa ettikleri görevlerine iade etmek gerekir.

Mevzubahis Vatansa Hepimiz Teferruatız

Atatürk’e atfedilen bu söz, uzunca bir süre devletin yüce menfaatleri için kuralları esnetmenin, hukuk devletini yedek kulübesine çekmenin bahanesi olarak kullanıldı. Böylesine ciddi beka meseleleriyle uğraşılırken detaylara takılıp kendi gücümüzü törpülememeliydik. Neticede ortadaki tehdit kalkana kadar toplumun da devletin de önceliğini bunların ortadan kaldırılmasına vermesi gerekirdi. 

Peki bu tehditler ne zaman başladı ve ne zaman bitecek? Belki daha fazlası da söylenebilir ama devletin beka mücadelesini İkinci Meşrutiyet’in de öncesine, bizimkilerin Bulgar komitacılara özenip dağlara çıkmasına değin götürebiliriz.  Makedonya krizi ile başlayan varoluşsal sorunlarımız Birinci Dünya Savaşı ile zirveye çıktıysa da sonrasında da tamamen ortadan kalkmış değildir. Tek Partili dönemde Kürt meselesi ve irtica mevzuu ana temaları oluştururken, Soğuk Savaşla birlikte uluslararası komünizmle mücadele öncelik kazanmıştır. Doksanlardan sonra ise PKK’yla çatışmaların şiddetlenmesi ile birlikte yeniden bir beka sorunu gündemi işgal etmeye başlamıştır.

Bugün de bu sorun, bir ayağı Suriye’de bir ayağı Irak’ta olmak üzere bizi meşgul etmeye devam etmekte. Diğer yandan, Soğuk Savaş yıllarından kalan Kıbrıs ve son yıllarda baş ağrıtan Doğu Akdeniz meselelerimiz mevcut. Bütün bunlar yüzyıldır içinde bulunduğumuz alarm durumunu net olarak açıklıyor. Yine bu akış, toplumun “hazır ol”dan neden asla kurtulamayacağını ve neden bu düşmanla mücadele eden kahramanlar paradigmasından çıkamayacağını da gösteriyor. Bir yüzyıl sonra da Türkiye’de “hukuk devleti”, teferruat adı verilen kıyma makinasında öğütülecek, biz de kalan kırıntılara razı olacağız gibi görünüyor. 

Bugün olduğu gibi önümüzdeki yıllarda da vatanseverlik sütresinin gerisinde mevzi alan birileri medeni bir toplumun belkemiğini oluşturan hukuk, adalet gibi temel kavramlara serbest atış yapmaya devam edecekler. İç İşleri bakanının ağzından sayıları birkaç yüze düştüğü söylenen PKK militanları yüzünden medeni bir ülke olma fırsatına ulaşamıyorsak, demokrasimiz hala yerlerde sürünüyorsa, önümüzdeki yılların da o çok bahsi edilen ama bir türlü ulaşılamayan muasır medeniyetler seviyesi için umut vermediğini söyleyebiliriz. Ya da küçük de olsa bir diğer ihtimal, vatanseverlik kisvesi altında geleceğimize kan doğrayanları bir kenara itip hem kendimiz hem de çocuklarımız için daha fazlasını talep edeceğiz. 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları