Dolar $
32.47
%-0.14 -0.04
Euro €
34.68
%-0.84 -0.29
Sterlin £
40.51
%-0.69 -0.28
Çeyrek Altın
3981.44
%-0.27 -10.65
SON DAKİKA
Son Yazıları

"Türklerin kabahati iyi insan olmaları"

06 Nis 2019

Fuat Paşa: "Bizleri iyi tanımıyorsunuz. Türkleri iyice tanıyan insan onları derhal sevmeye başlar. Türkleri sevmeyen, kesinlikle onları tanımayı başaramayandır. Bizim kabahatimiz, iyi insanlar olmamızdandır. Bizim bu özelliğimizi herkes bilir ve herkes de ondan kötü niyetli olarak yararlanmaya çalışır. Fakat biz de deriz ki, (Aldatsınlar zararı yok, fakat karşılığında biraz da uyum göstersinler.) Türkler ne ölmüşlerdir, ne de ölmek üzeredirler."

Ertesi günü, Fransız seyyah Rum dostunun nasihatına uyarak; Hariciye nazırı Fuat Paşa hazretleri ile Bab-ı Âli’deki özel dairesinde görüşmeye gerçekten muvaffak oluyordu.

Fuat Paşa şişmanca, kısa boylu, kırmızı benizli, kalın dudaklı bir kişidir. Gözlerinde parlayan zekânın ateşi ve zerafet, herkesin dikkatini çekecek bir seviyededir. Adı geçenin, gerektiğinde gayet cesur ve muktedir bir askerî kumandan olduğu rivayet olunur. Fakat hâl ve davranışları askeri çağrıştırmaz. Yaşça Âli Paşa ile aynı olması, yüzündeki alȃmetlerden ve sakalının kırından anlaşılıyor. Gerçi Fuat Paşa’nın boyca, siyaset arkadaşından daha gösterişli olduğunu söylemek icap eder. Misafir oturur oturmaz Hariciye nazırı, serbestçe şu soruyu sordu:

- Ne! Hakkımızda ne fikir edindiniz? Pek kötü fikirler değil mi?

- Pek kötü değil; fakat pek iyi fikirler de edinmediğimi itiraf etmeliyim. Doğrusu Türkiye hakkında ifrat ve tefritten uzak düşünceler besliyorum.

-Bizi iyi tanımıyorsunuz da ondan. Türkleri iyice tanıyan insan onları derhal sevmeye başlar. Türkleri sevmeyen, kesinlikle onları tanımayı başaramayandır. Bizim kabahatimiz, iyi insanlar olmamızdandır. Bizim bu özelliğimizi herkes bilir ve herkes de ondan kötü niyetli olarak yararlanmaya çalışır. Fakat biz de deriz ki, “Aldatsınlar zararı yok, fakat karşılığında biraz da uyum göstersinler.”

“TÜRKLER NE ÖLMÜŞTÜR, NE DE ÖLMEK ÜZEREDİR”

Avrupalılar, elli seneden beri, her sabah Türklerin akşama yetişmeyeceklerini söyleyip duruyorlar. Biz bu tarz kehanete çoktan alıştığımız için aldırdığımız yoktur. Hamdolsun her sabah zinde kalkıyor ve akşam da yine zinde olarak yatıyoruz. Türkler ne ölmüşlerdir, ne de ölmek üzeredirler.

-Fakat biraz hastadırlar değil mi?

-Rusya imparatoru Nikola böyle diyor. Fakat sağlık durumumuza dair doğru bilgi almak isterseniz, yalnız bu tabibin fikrini sormayınız. Ben Türkiye'yi Çar hazretlerinden daha iyi tanırım. Her tarafını vurdum, dinledim. İçli dışlı muayene ettim ve muayenem sonucunda şu hakikate ulaştım ki Türklerin naturası (bünyesi) gayet sağlam olduğu gibi hiçbir uzvu da hastalıklı değildir. Yalnız - teşbihten dolayı affınızı istirham eylerim - biz cilt hastalığına mübtelȃ olmuşuz. Ancak, çabuk iyi olmamız için vücutlarımıza sürecek kükürtlerimiz yok!

Okuyucuların ileri gelenleri, Fuat Paşa’nın önce tıp okumuş olduğunu hatırlarlar ise, şu bilimsel benzetmeye karşı hayret etmekten vareste kalırlar.

MALİYE İFLASA MI KOŞUYOR?

Bir yabancı bir Türk ile mulȃkat ettiği sırada, Türkiye usulüne dair bir çok soru sormaya gerek görmez. Zira konu hep tektir. Hatta bu defa da Fuat Paşa, Âli Paşanın düşünce ve yorumlarını tekrarlıyor ve İslâm dininin yeniliklere ve gelişmeye engel olmadığını açıklıyordu. Müslümanlara isnad edilen taassuba gelince: Hariciye nazırı, bu taassup meselesinin katolikler tarafından ileri sürülmesinin pek uygun olmadığını zarif bir şekilde açıkladı. Fuat Paşa’nın düşüncesine göre din meselesinde tedbirli davranmak, gerek kişiler ve gerekse hükümetler tarafından tamamıyla benimsenmiş bir kural değildir. Fuat Paşa, aşağı yukarı Âli Paşa’nın düşüncesinde bulunuyorsa da yorumlarını daha emin, daha ciddi bir şekilde açıklıyordu.

Fuat Paşa Türkiye'yi, yalnız cilt hastalığından muzdarip şeklinde göstermiş ve bu hastalığın tedavisi için kükürtün yokluğundan şikâyet etmişti. Misafiri ise, bu şifanın akçadan ibaret olup olmadığını anlamak için görüşmenin seyrini değiştirerek dedi ki:

-Doğrusu, açıkça fikir beyan edeceğimden öncelikle affınızı isterim. Biraz evvel söylemiş olduğunuz benzetmede, hastalığın yalnız cilt üzerinde kaldığını söylüyordunuz. Acaba bu cilt hastalığının sonradan bedenin içine nüfuz ederek kanı bozmasından endişelenmiyor musunuz? Daha açık söyleyelim, maliyenin bulunduğu bu durum üzerine iflȃsa doğru koştuğunuzu;  eski borçlarınızı ödeyebilmek için yeniden borçlanmaya mecbur olacağınızı;  bunun ise borcunuzun miktarını çoğaltmaktan başka bir şeye yaramayacağını inkȃr mı ediyorsunuz?

İNSAN LAYIK OLDUĞU SARRAFA DÜŞER

Fuat Paşa bu soruya karşı şu cevabı verdi:

- Gerçi mali durumumuz memnuniyet verecek bir seviyede değildir. Bunu itiraf ederiz. Bu konuda içinde bulunduğumuz durum geçici olup işler sizin dediğiniz gibi iflasa doğru varmayacaktır. Zira biz bu iflȃs uçurumuna asla gitmeyeceğiz. Osmanlının genel borçları, Avrupa devletleri borçlarına nazaran önemsizdir. Malî itibarımızın haleldar olmasına sebep ise, Avrupa devletlerinin gerçek konumumuzu bilmediklerinden ileri gelmektedir. Halbuki bir takım haksız kazanç sağlayan sarraflar, Avrupalıların bu bilgisizliğine vâkıf bulundukları için bunu sürdürerek bizi rahatsız etmektedirler.

- Paşa hazretleri! Avrupa’da bir söz vardır: "İnsan layık olduğu sarrafa düşer." Bir ülkenin malî itibarı keyfi bir şey olmadığı gibi; para borçlananlar bu itibarı ne tesis ne de tahrip edebilirler. Îtibar veya itibarsızlık kendi kendini gösterir.

- Bizim itibarsızlığımız ödemelerimizin düzensizliğidir. Halbuki biz, ödemelerimizi geciktiriyorsak da sonunda borcumuzu tamamıyla ödüyoruz. Hatta doğrusunu isterseniz alacaklılarımız, belirlenen tarihte paralarını vermediğimizden pek memnundurlar.

-        Avrupa’da ödemelerin düzenliliği, itibarın esasıdır. Sizin tuttuğunuz  yol ise, itibarınızı takviye değil; Galata sarraflarının menfaat temin etmesine yaramaktadır. Sözünde durmamak, bir devlet için iyi bir şey olmasa gerektir.

GAYET SAĞLAM BİR KREDİ LAZIM

Hariciye nazırı gülmeye başladı, dedi ki:

-        Bu hâlimizle, birbirleriyle yarışıyorcasına bize müracaatta bulunuyorlar. Evime geldiğiniz zaman misafir odasındaki Avrupalı kalabalığını gördünüz ya! Memleket, Osmanlı hükümeti ile iş yapmaya koşmuş adamlarla doldu.

-        Paşa hazretleri, bu duruma gülüyorsunuz amma, zannımca hata ediyorsunuz. Sizinle iş yapmıyorlar! Size oyun ediyorlar. Güzellik ve kibarlığınıza gelen kişilerin düşüncesinde başka hiç bir şey yoktur. Emin olunuz! Bunlar, birinci derecede kalan bazı faydalı girişimlere dair ayrıcalık istiyorlar. İhtimal ki, söz konusu faydalı girişimlerin iyi sonuçlar vermesi için pek çok para ve gayet sağlam bir kredi lâzımdır. Halbuki bunlarda ne para, ne de itibar vardır. Yalnız bol vaatli, gayet mutabasbıs ve sırnaşık kimselerden ibaret olan bu iş adamları, bir taraftan yalvarma; diğer taraftan da rüşvet ve bahşiş sayesinde işlerini becerirler. Siz, bu ayrıcalıkları uyulması imkânsız şartlarla veriyorsunuz. Siz de, söz konusu şartların üstesinden gelinemeyeceğinden eminsiniz. Dolayısıyla siz, onları bağladık zannederken; onlar, sizi bağlamış oluyorlar. Bu adamlar neye benzerler bilir misiniz Paşa hazretleri!

“Kuzey Amerika'nın Kuzeybatısında "Faroset”(?) denilen büyük büyük boş araziler vardır. Buraya iskȃn için giden muhacirler, bir kangal iple bir şehir kurarlar ve çayırın ta ortasına bir iki kazık çakarlar. Bunların arasını iplerle birleştirirler ve böylece sokak, cadde, mahalle kurduk derler. Sonra hayali şehrin bu sade kısımlarını sevdikleri kadının adıyla isimlendirirler. İşte size bir şehir! Sokak, mahalle yok. Fakat sokak yeri, mahalle yeri var! Sizinle eksiltmeye ve imtiyaz talebine girişenler de böyle yaparlar. Onlar zemini hazırlar, sonra bir iştahlısını bulup ellerindeki imtiyazı kârıyla satmak için huzuru kalp ile müşteri beklerler.”

SERVETTEN YARARLANMA ARAYIŞLARI

Görüşme zor bir yola sapmıştı. Ziyaretçi, her ne kadar karşısındakinin lȃubalî meşrebine güvenerek açıkça fikrini açıklamış ise de; sıradan bir misafir ile koca bir vezir (bakan) arasındaki görüşmenin, bağlı bulanacağı kurallardan dışarı çıkmasından korktu. Fakat, Fuat Paşa’nın hiçbir infial göstermediğini görünce; tatmin oldu ve karşısındakinin de bu yoruma katıldığını anladı. Mamafih Paşa, bu düşüncelere kesin cevaplarla karşılık veriyor ve Türkiye'nin kabul ettiği politikayı izah için önemli sebepler gösteriyordu.

Evet, Türkiye gibi bir takım etkiler altında oyuncak olan bir ülkede her günkü çeşitli durum ve mevkiye göre tedbirler almaktan başka çare yoktur. Bugün hükümetler, harp ve kavga ile hayatlarını temin etmiyorlar. Çalışmakla, malî itibara esas olan servet-i mefruze (var sayılan servet) ile servet-i hakikiyye (gerçek servet) arasındaki denge çabuk ortaya çıkar. Elverir ki, o gerçek servetten yararlanma yolu bulunsun.

İşte Fuat Paşa, bu esas üzerine Türkiye'yi yükseltmeye çalışıyordu. Gerçekte Türkiye'nin itibarı yoksa da dahili zenginliği ve gerçek serveti boldur. Buna delil de, son borçlanmadan en büyük kısmının, Osmanlı halkı tarafından kapatılmış olmasıdır. Şu hâlde, Türkiye'ye yine itibar etmek için ülkenin durumunu Avrupalılara tanıtmak yeter. Ne var ki bu tanıtma işlemi yapılıncaya kadar da Türkiye ortadan kalkabilir. Hatta Avrupa'da gayet tarafsız birçok siyaset adamı, böyle bir sonucun meydana gelmesinden cidden endişe etmektedirler. Misafir, bu endişeleri Hariciye nazırına açtığı vakit adı geçen şu sözleri söyledi:

-Fikrinizi değiştiriniz! Türkiye asla yıkılmaz. Öncelikle kuvvetlidir, zengindir. Sonra Türkler ve Türkiye kurtuluş için gerekli tedbir ve deneyimi kazanmışlardır. Buraya gelen her Avrupalı, “Şark meselesi” denilen zorluğun hal çaresini düşündüğü sırada, dehşetli muhalefet ve engeller karşısında bu­lunduğunu derhal görür ve anlar.

ESKİ İMTİYAZLAR ADIYLA ORTAYA ATILAN İDDİALAR

İşte bu muhalefetler, bizim için en güçlü teminattandır. Fakat kuvvetimizin yalnız bundan ibaret olduğunu kabul ederseniz yanılmış olursunuz. Biz, kendi gücümüz sayesinde “millet-i hakime” olmuşuzdur. Fakat şunu da size söyleyeyim ki; Türklerin millet-i hakime olmaları bir çok yönden uygundur. Zira rahatlıkla söyleyebilirim ki; bizler gayet iyi adamlarız. Dünyada Beyoğlu’ndan daha serbest bir memleket düşünebilir misiniz? Muhtelif cemaatler, bildikleri gibi kendi kendilerini idare ederler. Biz de bildikleri gibi idare olunmalarına ses çıkarmayız.

Halbuki söz konusu cemaatlerin, "eski imtiyazlar" adıyla ortaya iddialar dolayısıyla; ne kadar uygunsuzluklar ortaya çıkmakta olduğunu bilseniz... Bundan dolayı, gayrimüslim milletlerin birbirlerine karşı gösterdikleri düşmanlık pek dehşetlidir. Eğer meydan boş kalsa; söz konusu milletler, neticesi öldürmelere varacak anlaşmazlıklara, kavgalara girişmekten hiç çekinmezler. Bu durumda bizim öyle bir meziyetimiz vardır ki, başka kimsede bu meziyeti aramak abes olur. Bu meziyet ise, Türklerin Dersaadet’te (İstanbul'da) en mükemmel şekilde disiplin işlerini sağlamalarıdır.

Fuat Paşa lâubalî bir dille fikirlerini ve yorumlarını serbestçesine söylüyordu. İfade tarzında, ukalalık ve büyüksenme olmadığı gibi taassuptan da eser görülmez. Adı geçenin olağanüstü zekâsı, geniş bilgisi ile beraber en önemli konularda bile muarızını zerafet ve hazır cevaplılığı ile çaresiz bırakır ki; şu anlatacağımız fıkra Hariciye Nazırının bu konudaki mesleğini açıklayabiliyor.

CENAZESİ GREGORYENLERİN OLSUN

Geçen sene, Fuat Paşa'nın vezaretten ayrılmasından evvel Ermeni milletine mensup birisi vefat eder. Fakat ölümü sırasında Isevî mezheplerinin hangisine bağlı olarak vefat ettiği hakkında ihtilȃf hasıl olur. Katolikler, öleni ölmeden evvel kendi mezheplerine soktuklarını iddia ederlerse de; ortodoks ermeniler ölen kişinin Ortodoks olarak hayatı terk ettiği hususunda ısrar ederler. Vefat eden kişinin zengin bir Ermeni olması dolayısıyla ortaya çıkan bu ihtilȃf; çekişme, hatta arbedeye bile varacak bir şekil alır. Bunun üze­rine her iki taraf, Sadrazama başvurarak mezhep konusunda ortaya çıkan bu ihtilȃfın çözümlenmesini isterler.

Fuat Paşa, Katoliklere hitaben şu suali sorar:

-Müteveffanın Katolik olarak öldüğünden emin misiniz?

-Tamamıyla eminiz.

-Demek ki, adı geçenin ruhuna siz sahip bulunuyorsunuz. Değil mi?

-Evet efendim.

-O hâlde insaf edin! Cesedi de Gregoryenlerin olsun.

Fuat Paşa bu cevaplar üzerine cenaze merasiminin Ermeni Gregoryen ayini üzerine yapılmasını emretmiştir.

Âli ve Fuat Paşalar gibi iktidar sahibi kişilerin, akıl güçlerini böyle geçici tedbirler bulmaya ayırmış ol­malarına ne kadar esef olunsa azdır.

ZEKİ OLAN İNSANLAR ENTRİKALARA UĞRAR

Yukarıda görünen yorumlardan bir sonuç çıkarmak gerekirse; denilebilir ki, Türkiye siyaset adamları zamanın gereği olarak Batı düşüncelerini kabul etmekle beraber Türklükten çıkamamışlardır. Adı geçenler iki veche sahiptirler:

Birincisi Avrupa milletlerine tevcih olunur; o takdirde Avrupalı olurlar. İkinci yüzleri ise daimî şekilde Türkiye’ye, Türklere yöneliktir. Hatta Avrupa'da bulundukları müddetçe, batılı fikir ve kanaatleri ile Avrupalıları hayrete düşürdükleri hâlde Türkiye'ye gelince yine Türk olup kalırlar. Diğer taraftan bir devlet adamına gerekli olan niteliklere sahip kişiler; medeniyeti siyasetin gereği olarak kabul ettirmek emr-i asirini ( zor iş ) deruhte etmiş bulunurlarsa, kendilerini tesadüfün cilvesi ve bir ürünü tarzında kabul etmek zarurîdir. Bu durumda adı geçenler, siyasi bir meslek  ortaya koymamış; dolayısıyla öğrenci de yetiştirmemiş olurlar. Bunlar, diplomasi denen yöntemin, eski eksiklikleriyle devamını uygun bulmuşlardır.

Deha sahipleri, her yerde nadir olarak bulunur. Fakat akvam-ı mütemeddinede (medeni milletlerde) tecrübe, dehanın elde edilmesi yerine, günlük meseleleri ve geçen günleri ayrıştırıp kesin çözüme kavuşturacak adam yetiştirir. Memuriyette görevi güzelce yerine getirmek, ülkenin meselelerine bağlı bir kalp ile çalışmak sayesinde; gelişmeye en istidatsız ülkelerde bile gayet kudretli siyaset adamları çıkar. Türkiye’de ıse efkâr-ı mutavassıta (orta düşünce) sahipleri, hiçbir iş görmezler. Biraz zekî olan kişiler ise, daimî surette entrikalara, rekabetlere maruz kaldıklarından bir icraatta bulunamazlar. Hatta Âli ve Fuat paşalar, hocaları Reşit Paşa kadar tedbirli hareket etmeyip de siyaset sahnesinden çekilirlerse; bir öğrenci, hayırlı bir halef yetiştirmeden gitmiş olacaklardır.

TÜRKLER ÜZERİNE ATILAN İFTİRALAR

Halbuki adı geçenlerin, üstlendikleri işi sonuçlandırabilmek için dirayetli ve öncelik sahibi kişilere ihtiyaç vardır. Osmanlı siyaset adamları, düşünülen ıslahatın kabul görmesi için kendilerine zaman tanınmasını talep ve bu zaman ile düşündüklerinde başarılı olacaklarını garanti etmektedirler. Fakat bu vakti onlara kim verebilir? Gerçekte Rusya, zorlamaktan ve baskıdan şimdilik vazgeçmiş gibi görünüyorsa da; siyasî görevlileri aracılığı ile saman altından su yürütmekten geri kalmıyor.

“Kesinlikle tarafsız olduğunu” ve “Türkiye’nin dahili ıslahatı ile uğraştığını” ilan ediyorsa da; diğer taraftan, Türklerin çeşitli dinlere saldırmakta olduklarını ileri sürüyor. Halbuki bu ta’rizler (dokundurmalar), ne derece mantıksızca düzenlenmiş şeylerdir. Rusya bugün Lehistan ve Baltık eyaletlerini Ruslaştırmak, Ortodokslaştırmak için uğraştığı bir zamanda Türklere böyle ta’rizatta bulunmaları uygun mudur?

Türkiye’nin bekası taraftarı olan Batı devletleri ise, dahilî durumların fenalığından şikâyet ede ede Türkleri ağzap etmekten (öfkelendirmekten) geri durmuyor. Gerçi dahilî yönetim çok karışık olduğu gibi; vergiler ve ihtikârlar memleketi fakr-u zarurete sokmuştur. Fakat bu durumların ıslahı, öyle yalnız bir cihete bağlı kalamayacağından; ıslahat işinin gerçekleşmesi için gerekli görünen zamanı beklemek zaruridir.

Şu halde, Türkiye ıslahatı için şimdiden kesin bir hareket tarzı tayin etmek çok zordur. Ancak şurasını hatırlatmayı değer buluruz ki; gerek özel çıkarlar ve gerek medeniyetin çıkarları zımnında (dolaylı olarak) Batı devletleri ve Rusya tarafından Türkiye’nin işlerine karışılmasına izin verilmemelidir. Söz konusu devletler, böyle bir müdahalenin olmaması için dolaylı olarak gerekli sınırlandırmalarda bulunmalı ve gerektiğinde direnme, muhalefet bile göstermelidir. Dahilî yönetime gelince, eğer sözü edilen yönetimde gözlenen fesada bir çare bulunması gerekirse; bu çareyi yalnız doğru, yanlış ıslahatta aramamalıdır. Belki, bir memleketi ıslah ve yükseltmeye en büyük yardımı olan malî itibar verilmelidir. (SON)

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları