Dolar $
32.58
%0.21 0.06
Euro €
35
%0.05 0.02
Sterlin £
40.8
%-0 -0
Çeyrek Altın
4007.01
%0.37 14.61
SON DAKİKA
Son Yazıları

Trump döneminin muhasebesi

09 Kas 2020

ABD'de Salı gününden beri devam eden oy tasnif ve sayım işlemleri hafta sonu itibariyle hala tamamlanmadı ancak seçimin galibi belli oldu. Dört sene önce hem anket şirketlerini hem de birçok analisti şaşırtarak göreve gelen Trump, Demokrat Parti adayı Biden'a yenilerek Beyaz Saray'ı bırakmak zorunda kalacak. Attığı tweetler henüz yenilgiyi kabullenmekten uzak olduğunu gösteriyor ama sonuç değişmeyecek, 2021 yılında artık Amerika'da yeni bir başkan iş başında olacak.

ABD seçimlerinde görevdeki başkanların seçimi kaybetmeleri sık görülen bir durum değil ve genelde derin ekonomik kriz dönemlerinde rakip partilerin adayları kazanabiliyor. 1980 yılında ağır bir ekonomik buhran ve İran rehine krizi görevdeki Carter’ın yerine Cumhuriyetçilerin adayı Reagan’ın seçilmesiyle sonuçlanmıştı. 1992’de de Baba Bush Körfez Savaşıyla başlayan iktisadi sorunlar yüzünden ikinci dönem için onay alamayıp, Demokrat Parti adayı Clinton’a kaybetmişti. Trump’un sonunu da ekonomi getirdi diyebiliriz. Aslında yılın başında işler onu istediği gibi ilerliyor, işsizlik oranları rekor düşük seviyelerde seyrediyor ve borsa endeksi zirveden zirveye ilerliyordu. Derken Mart ayında salgının tüm dünyayı etkisi altına alması, bunun sonucunda da ekonomik daralma ve işsizlikte patlama, oyunu bozdu. Trump’un en güvendiği kale elden giderken kutuplaştırdığı toplumda kendi karşısındaki kitle sadece kriz sebebiyle değil, aynı zamanda hoyrat söylemleri sebebiyle bilendi ve konsolide oldu. Neticede bütün ağlanmalarına, sızlanmalarına karşın bugün itibariyle partiyi kaybettiği söylenebilir.

Ne söz verdi, ne yapabildi

Oysa dört yıl önce, rakibi Hillary Clinton’dan yaklaşık üç milyon oy daha az aldığı halde salıncak eyaletleri lehine çevirerek görev başına gelmişti. Seçimlere giderken rakibini müesses nizamın yeni bir adayı olarak göstermiş, kendisini dışlanan, sürekli statü ve nispi gelir kaybeden sessiz çoğunluğun temsilcisi gibi konumlandırmıştı. Hem sağdan hem soldan popülist politikacıların klasik reçetesi olan azgın azınlıklara, küstah seçkinlere karşı kitlelerin adayı olma stratejisi işe yaramış, Trump arzuladığı Beyaz Saray’a kavuşmuştu. Amerika’nın en zengin insanlarından birisi olarak kendisini mevzi kaybeden sessiz çoğunluğun adayı olarak gösterebilmenin bir pazarlama başarısı olduğunu da teslim etmek gerekir.

Trump’a göre ABD’yi yöneten seçkinlerin desteklediği ticari ve finansal liberalleşme, küreselleşme sıradan Amerikalıların çıkarlarına zarar vermekteydi. Dünyaya nizam verme arayışındaki siyasetçiler halkın önceliklerini göz ardı ediyor, ABD’de istihdam ve gelir kayıpları yaşanıyordu. Bundan dolayıdır ki Trump seçime giderken söz verdiği gibi Çin’le düşük yoğunluklu bir ticaret savaşı başlattı, Avrupa ve Asya ülkeleriyle sürdürülen serbest ticaret anlaşmalarını askıya aldı. “Önce Amerika” sloganı biraz kaba saba yöntemlerle olsa da hayata geçiyordu. Bu politikaların uzun vadede küresel ekonomi üzerinde olumsuz etkileri olduğundan bahseden birçok ekonomisti de elinin kenarıyla iten yeni Başkan, herkesin şaşkın bakışları altında küreselleşmenin motoru Amerika’yı bambaşka bir yörüngeye doğru çekmeye başladı.

Bütün bunların çok daha kapsamlı sorunlar olan gelir ve servet dağılımı üzerinde olumlu etkileri olduğuna dair bir emare elimizde yok. Daha da ötesinde Trump’un klasik Cumhuriyetçi ekonomi politikaları uyarınca sürekli en varlıklı kesimler lehine vergi avantajları sağlaması, sosyal devlet harcamalarını tırpanlamaya çalışması, aslında gerçekten toplumun dezavantajlı kesimleri lehine politikalar geliştirme gibi bir derdi olmadığını da gösteriyor.  Teknolojik gelişmeler ve serbest ticaret sebebiyle gelişmekte olan ülkelerde neredeyse yirmi yıldır yerinde sayan reel gelirler için çok daha derinlikli bir politika gerekiyordu; böyle bir niyet de Trump da hiçbir zaman olmadı. Bilakis bu sorunu önceleyen Sanders gibi siyasetçileri hedef tahtasına koymaktan çekinmedi. Velhasıl Trump bir şekilde sezdiği ama çözmek için gerekli araçları hiçbir zaman ciddi biçimde değerlendirmediği bir dört yılın sonunda sandıkta mağlubiyeti tattı. Mücadelenin galibi Biden’ın neyi ne kadar yapabileceğini de gündem izin verirse bir sonraki yazıda tartışalım.


Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları