Dolar $
32.56
%0.12 0.04
Euro €
34.92
%-0.2 -0.07
Sterlin £
40.72
%-0.23 -0.09
Çeyrek Altın
3997.59
%0.13 5.31
SON DAKİKA
Son Yazıları

S-400 Sürecinde Aktörler: Türkiye, Rusya ve NATO

18 Mar 2019

Batı'nın itiraf ve kabul etmesi gereken husus; Türkiye'yi Rusya'dan silah ihracat etmeye sevk eden ABD ve NATO'nun bizatihi kendisi olduğudur. Türkiye kendi açısından son derece haklıdır.

Birincisi; Türkiye, zamanında Rusya’nın büyük tepki ve tehditlerine yol açan NATO’nun Füze Kalkanı Projesi’nin kritik ayaklarından birisini temsil etmektedir. Malatya Kürecik’te konuşlu bulunan radar bunun en bariz göstergesidir. Unutulmamalıdır ki,  C2BMC (Komuta, Kontrol, Savaş Yönetimi ve Haberleşme) ağıyla entegre çalışan Kürecik Radarı erken ikaz, tespit ve takip şeklinde ‘Avrupa topraklarının’ korunmasına dönüktür.  

İkincisi, NATO’nun Ortadoğu ile sınırları bulunan tek Müslüman ülkesi Türkiye’dir. Ortadoğu coğrafyasının kaotik ve istikrarsız yapısı, sınır komşunuzda yaşanan iç savaş ve dahası etrafınızın balistik ve scud füze envanterleriyle zengin yapısı yeteri kadar tedirgin edicidir. Dahası devletlere, füze geliştirme teknolojisini edinme, kullanma ve yaygın şekilde transfer edebilme kabiliyetlerini giderek arttıran devlet-dışı silahlı aktörler eklendiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu Türkiye açısından hem risk skalasının ne kadar geniş olduğunun hem de tehdit yönelten aktörlerin ne denli çeşitlilik sergilediğinin kanıtıdır.

Üçüncüsü, Türkiye’nin Suriye sınırından çok sayıda füze saldırısına maruz kaldığı ve bundan dolayı NATO’dan yardım talebinde bulunduğu hatırda tutulmalıdır. Malum bu talebe binaen ABD, Almanya ve Hollanda kendi Patriot bataryalarını Adana, Kahramanmaraş ve Gaziantep’e konuşlandırmışlardı. Ne var ki bunların 911 km’lik Suriye sınırını korumak için sayıca yetersiz kaldığı, sınır hattından ziyade sınıra yakın nüfus yoğunluklu kentlerin içlerinde konuşlandırıldığı ve dahası operasyonel performanslarının, alçak ve orta irtifalı füzeleri önlemede kifayetsiz olduğu hesaba katılmalıdır. Nihayetinde bu durum, Türkiye’nin kendisine ait sistemik, yoğun teknoloji ürünü olan entegre bir ulusal füze savunma sistemine duyduğu ihtiyacı daha fazla idrak etmesine yol açmıştır. Vahim olan ise; Türkiye’nin ardı ardına füze saldırılarına maruz kaldığı ve ek batarya talebinde bulunduğu bir dönemde, Suriye meselesinde açığa çıkan siyasi uyuşmazlıklar hasebiyle NATO’lu müttefiklerin Patriot’larını geri çekmeleridir. Her ne kadar bahse konu ülkeler, sistemlerini geri çekme gerekçelerini (güncelleme, ek uzatma süresinin dolması, rotasyon, insan kaynağı vb.) farklı şekillerde izah emişlerse de, bunun arka planında yatan siyasi söylemin çok daha baskın bir unsur olduğu aşikârdır. Bu durum Türkiye’nin acil ihtiyaç halinde NATO’dan talep ettiği desteği alma konusunda ne kadar yalnızlaştırılabileceğini fark etmesine vesile olmuş; böylece gittikçe derinleşen bir güvensizlik sarmalı ortaya çıkmıştır.

Dördüncüsü; Türkiye, uzun menzilli bölge ve hava savunma sistemi tedariki için yola çıktığında sene 2006’ydı. Fizibilite çalışmaları ve teklife çağrı dosyasının tamamlanmasını müteakip ihaleye çıkıldı. O zamandan bu sürece gelene kadar Türkiye ihaleyi iki üç kez yeniledi; ABD ve Avrupalı müttefiklerine anlaşmadaki şartlarda yani çıkarların uzlaştırılması hususunda tekliflerini yinelemeleri için fazlasıyla ek süre tanıdı. Oysa Türkiye’nin ihalede aradığı şartlar gayet açık ve makuldü. İsterler; fiyat avantajı, teknoloji transferi, ortak üretim, iş payı ve teslim süresiydi. Burada zaten teknolojinin tamamı transfer edilsin yahut tüm iş payları TSK vakıf şirketlerine verilsin diye ütopik bir tasavvur yoktu. Fakat en azından Türkiye’nin yerli savunma sanayiini geliştirme çabalarına NATO’lu müttefiklerin destek vermesi yönünde iyimser bir beklenti vardı. Ancak ne ihaledeki teknik şartnamenin karşılanması ne de Türkiye’ye yardımcı olunması söz konusu oldu. Gelinen aşamada Türkiye ihaleyi iptal etti, onun yerine ikili anlaşmalar üzerinden bir dış tedarike yönlendi. 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları