Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA
Son Yazıları

Koronavirüs ve tarım

18 Mar 2020

Bir ülkenin tarımda kendine yeterli olmasının ne kadar önemli ve hayati olduğu net bir şekilde bir kez daha ortaya çıktı.

Bir yandan salgının önlenmesi için alınan önlemleri takip edip uygulamaya çalışırken, diğer yandan tarımsal ürünlerin yeterliliği konusunda yapılan açıklamaları duyup içimiz rahatlamıyor mu? 

Rahatlıyor. Ancak bu salgını atlattıktan sonra yaşadıklarımızı unutmamalıyız. 

Ülkeler kapılarını kapatıyor, dış ticaret durma noktasına geliyor, ithal etmek istediğiniz ürünün fiyatının 5 katını gözden çıkarsanız bile ürün bulamıyorsunuz. Uluslararası üyelikler, birlikler, örgütler hiçbir işe yaramıyor. Herkes kendi canının, sağlığının, boğazının, doymanın derdine düşüyor. 

Toplantılar, konferanslar, seçimler iptal ediliyor. Sokağa sadece gıda başta olmak üzere temel ihtiyaçların karşılanması için çıkılıyor.  

İhtiyaçları yurt içinden, sağlıklı ürünlerle sürdürülebilir olarak karşılanması her şeyden önemli hale geliyor. 

Salgın sonrasında “Ülkemizin bu gibi salgınlar karşısında kendini doyurabilecek potansiyeli var” cümlesini çokça duymaya başladık.  Çok sık ve çoğu zaman yerinde kullanmadığımız bir sözcüktür potansiyel. Gizli kalmış, henüz ortaya çıkmamış anlamına geliyor. Belki de tarımsal üretim için de kullanılmaması gerekiyor. Çünkü tarımda hem genetik potansiyel, iklim koşulları, üretim girdileri ve araçları hem de politika ve söylemler açısından gizli kalmış, henüz ortaya çıkmamış bir şey yok.  

Tarım sektörünün sorunları ve bu sorunların çözümü için izlenecek politika ve yöntemler belli. Artık bunların konuşulduğu tüm organizasyonların, konuları tekrar gündeme getirmek dışında pek bir öneminin de kalmadığı görüşündeyim.

Çiftçimiz her şart altında üretmeye devam ediyor. Ancak temel tarımsal girdilerde (akaryakıt, enerji, gübre ve yem ham maddeleri, ilaç vb.) yüksek oranlarda dışa bağımlı olduğumuz sürece, ürünün bizim topraklarımızdan hasat edilmesi yerli üretimin sürekliliği açısından tam anlamıyla özellikle de yaşadığımız gibi olağanüstü durumlarda pek bir anlam ifade etmiyor. 

İşin bir başka boyutu da şudur; üretici ve sanayici örgütlerinin açıklamalarından ve resmi verilerden ana ürün gruplarında yeterli stoğumuzun olduğunu biliyoruz. Ancak stoktaki ürünlerin ne kadar yerli üretimdir, ne kadar ithal edilmiştir? Asıl bu oranlara baktığımızda yeterliliğimiz anlamında gerçek görüşe sahip olabileceğiz.  

Korona virüsünün uluslararası ekonomik düzeni nasıl değiştirmeye başladığını uzmanlarından dinliyorsunuzdur. Olağanüstü durumlarda iş artık global çıkarlardan, ulusal çıkarlara ve hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Sağlık hizmetleri malzemeleri, ilaç, aşı ile gıda ve tarım ürünlerinin üretimi ve tedariki dışındaki her şey önemini yitiriyor, anlamsızlaşıyor. 

Bu salgını atlattığımızda, normale döndüğümüzde bugünleri, bakliyat ve makarna kuyruklarını, boşalan market raflarını unutmayalım. 

Çiftçilerimize daha çok destek verilmesi ve üretimde kullandıkları girdilerin maliyetlerini düşürücü tedbirlerin alınması ile bu girdilerin ülkemizde üretilmesi için herkes hangi katkıyı verebilecekse vermeli. 

Fedakâr üreticilerimiz varken, verimli ve verimi artırılabilecek, su bekleyen topraklarımız varken, üretime en uygun iklimlerden birine hâlâ sahipken, en güçlü endüstrilerimizden biri gıda iken, ülkemizde tarımsal ürün ve gıda üretiminden endişe etmek en azından ülkemizi tanımamak anlamı taşır.

Korona virüs tedbirleri gibi düşünün, panik yok ama yoğun ve sürekli tedbir var. 

Tarımda alınması gereken tedbirleri tartışamaya ve gündeme getirmeye devam edeceğiz. 


Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları