Şehirlerin çığlığı!..
Başlığı olur yazıların değil mi? İnanın bulamadım başlık ben bu hafta. Şehir bitiyor desem nasıl veya şehirlerin çığlığı...? Evet, şehirlerin çığlığı oldu gibi sanki bu hafta ki yazıya başlık olarak. Ne demek peki şehirlerin çığlığı?
Özeti aslında şehirlerin artık insan ihtiyacına cevap verememesi diyebiliriz.
Önüne gelenin kanunsuzca imar oluşturup yapılarda bulunması, bölgenin plansız yerleşim yüzüne yol, su, barınma, trafik gibi ciddi ihtiyaçlarının karşılanmaması sonucu oluşan isyan mesela şehirlerin isyanı.
Geçtiğimiz günlerde Bodrum ile ilgili bir haber vardı:
Sokak lambalarından, yol, su gibi temel insani ihtiyaçların artık Bodrum’da çok ciddi sorun olduğu ve karşılanamadığı ile ilgiliydi haber.
Sadece Bodrum’dan yükselmiyor bu çığlık.
Antalya gibi, turizmin ana arteri kabul edilen şehrimizden de bu çığlık yükseliyor.
Otellerin havaalanları da turisti alıp hemen otele götürmesi aslında iç turizmde; esnafında, bölgede yaşayan yerel üreticide fazla etki yapmıyor hatta sevmiyor yerli halk turisti.
“Bize faydası yok, otele giriyor tatile bitince de hemen havaalanından ülkesine dönüyor” derler Antalya’nın yerlileri.
Alt yapı sorunu en çok yaşanılan illerin başında ve buna bağlı en ufak bir yağmurda sel haberlerinin geldiği şehirde Antalya.
Niye? Çünkü şehir planlanırken mevcut ve olası yaşamlar yanlış hesaplanmış ve bence de artık bu planlama uygulanmaktan çıktığı içinde bizler sel haberlerine sık rastlıyoruz Antalya’dan.
Evet turizmde ekonominin ana merkezi Antalya ama gel gör ki yeterli değil elbet sorunlar artık sığmıyor hiçbir yere.
Bodrum için de durum keza böyle.
Doğal hayat çoktan bozulduğu için doğada yaşaması gereken yabani hayvanlar yerlerinden olduğundan artık şehirlerde yaşar halde.
Bir domuz sürüsüne veya başka bir yabani hayvana sık rastlanır oldu.
Onların yuvalarını dağıtan, yaşadığı ekolojik ortamı bozan insanoğlu cevabını veremeyecek soruları rafa kaldırdı ve yabani hayvanlar şehre indi haberleri de sık rastlanır oldu ne yazık ki…
Trafik sorunu desen o zaten sayfalar dokusu da yazsan çözüme muhtaç bir konu...
Yani evet, turizm değerlerimiz çok fazla ama turizmi yaşatırken plansız kentler üzerinden bunun ekonomiye dönüşmesini beklemek korkunç bir tezadı da oluşturuyor.
Sezon bitişine gelinirken turizm bölgelerinde işletmeciler sezondaki karlılıklarını, sattıkları yatak sayısını açıklayıp belki çok iyi bir sezon geçirdiklerini söyleyecekken, hatta bir yandan gelecek sezonun planlamasına başlarken, ardında yaşanılan işte bu asıl sorunları başta yerel belediyeler olmak üzere birilerinin üzerine atıp köşesine çevrilecekler.
Hep yaptıkları gibi.
Ne yapsın bu kaos üzerinde yerel belediye vs ne yapsın?
Bir yandan farklı partiler ile iktidarın siyasi sorunları öte yandan işletmecilerin, otel sahiplerinin fütursuzca kendilerini düşünerek her geçen gün katlettikleri şehirlerde ki gelinen çıkmaz.
Şehirlerin çığlıkları son derece gür bugünlerde, imdat sinyali veren kentlerimiz başta İstanbul olmak üzere isyanı, sorunları bırakın bitmesini, her geçen gün katmerlenerek artıyor fazlasıyla.
Ekonomimiz iyi falan değil görünürün dışında.
Hayat pahalılığı, olumsuzluklar kentli insanın da en büyük sorunu.
Turist gelsin diye kontrolsüzce şehirlerin alt yapı sorunundan, trafik, barınma, temel ihtiyaçlar vs ilave ek bir hizmet yapmadan turist geliyor sevincini yaşayıp başını kuma gömen herkese şöyle bir not iletmek isterim.
Evet ekonomiye ciddi katkı sağladığınızı söylüyor belki de uyguluyorsunuz, açıklanan rakamlar sizleri memnun da ediyor ama öte yandan bir baksanıza arkada ki dağ gibi sorunlara.
Taksicilerin bu hale gelmesindeki en önemli sorunların başında sizler geliyorsunuz.
Turizm de turizm denildikçe adamlar baron kesildi başımıza. Bizzat yaşayanlardanım taksi sorununu.
Kendi ülkemizde onuncu sınıf insan haline geldik, davranış bozukluğu olan insanlar türedi taksiciler bunların ana aktörü.
Ve alt yapıdan ulaşıma, trafiğe, hayat pahalılığına, sağlıksız yaşamlara doğru uzayan upuzun bir liste var ve o listeye her geçen gün yeni bir sorun eklenmiyor da değil.
Elbette çok önemli ülkemiz ekonomisi için ama bir el atılması sizce de gerekmiyor mu sezonu kurtarmanın ötesine gidilmesi sizce de gerekmiyor mu?
El ele verilip bakanlığı, yerel yönetimleri vs ile…
Ağustosun son yazısı, yaz mevsiminin vedasını yaşarken sessiz çığlıklarını atan şehirlerimiz her geçen gün kendi içinde ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalmaya devam ediyor ne yazık ki…
Şehirlerin çığlığı her geçen gün daha gür çıkıyor ve bu olumsuzluklar sürdüğü müddetçe de çözüme karşı beklemekte.
Yoksa siz hala duymuyor musunuz şehirlerin çığlığını?