İklimsel iklimler
Uzun zamandan beri ilk kez Ocak ayında güneşli ve mevsim şartlarını hiçe sayan sıcak günler yaşadık.
Normal olmayan bu aldatıcı günlere , kış güneşine Şubat ayı başlamasıyla kendi normallerine dönerek özlenen , beklenen günlere ,soğuklara yerini bıraktı ama dengesizlik aslında devam ediyor.
Sadece bizde yaşanmıyor bu mevsimsel gariplikler. Avrupa da uzun zamandır kar ,Yağmur yüzünü göstermiyor .. Dünyanın çivisini insanoğlu olarak elbirliği ile çıkarttık.
Eskiden büyüklerimiz hazırlık yapardı kışa, erzaklar, yakacaklar evin kilerine deposuna güzden konulur; kış güvenli ve rahat geçsin diye hazırlıklar hızla tamamlanırdı.
Şimdilerde kiler doldurmayı bırak buzdolabı bile bu ekonomik şartlarda dolmaz iken elbet de eski günlerin özlemleri üzüntü ile karışmış durumda.
Geçtiğimiz günlerde bir makale de Endüstriyel Hayvancılığın iklim krizinde faktör oluşturabilen bir tehlike yazdığını görünce merak ettim araştırdım.
Kafessiz gelecekten bahsediliyordu yazıda.
Dünya da özellikle yağmur ormanları bölgesindeki ağaçların %90’nına yakınının endüstriyel hayvancılık için katledilmesi, Avustralya’da 2 sene önce yaşanılan ve binlerce hektarlık alanların içinde ki canlılar ile beraber günlerce yanmasının ardından da endüstriyel hayvanlık planları çıkması çok üzüntüye verici.
Ülkemizde de 2021 yazında Manavgat ve Marmaris de günlerce yanan ormanlar, canlar, yaşam alanları bölgedeki doğal dengeyi nasıl bozduğunu geçtiğimiz günlerde Marmaris de yaşanılan sel de bir kez daha gördük.
Endüstriyel hayvancılığın ana sebebi olan ormanı yok etmekle her gün ortalama binlerce hayvan ve bitki de yok oluyor. Çünkü yaşam alanları yok!
Kesilen ağaçlar, yok ettikleri bitki örtüsü orman yangıları ile korkunç bir yüküm yaşatılıyor doğaya.
Yanan ormanlar, alanlar elbette yaşanılan bu zararlar doğanın dengesini yönetmekle beraber toprağında verimsizliğini peşi sıra getiriyor.
Zarar döngüsünü görüyor musunuz?
Zincirleme bir yok oluşu insanoğlu başlattığında başa çıkılamayacak sorunlar oluşuyor dünyada.
Hayvancılıkta özellikle hayvanların etleri ve hayvansal ürünleri için üretildiklerinden dolayı doğal alanlarda, sağlıklı beslenmeleri gerekiyor ki kilo alsınlar.
Mutlu inekleri, mutlu hayvanları ben ancak Avrupa’da özellikle de Hollanda’da gördüm hep.
Uçsuz çayırlardaki o hayvanlar gerçekten sağlıklı beslenmenin karşılığını fazlasıyla veriyor elbette ki.
Sektör üreticilerine bakıldığında süt, et üreticileri uzun zamandır ilkim muafiyeti ile işletildiğini görüyoruz.
Dünyadaki su kaynaklarının %70’i tarımda kullanıldığına baktığımızda hiç bir tüketim ürününün bu kadar fazla kaynağa ihtiyacı olmadığını görüyoruz.
Endüstriyel tarımda hayvanları beslemek için harcanan enerji de yaratılan karbon salımı da bizlerin onlardan alacağımız besine, ürüne kıyasladığımız da çok fazla.
Hayvanlar verimli alanlarda değil de çiftliklerde yetiştirildiğinde de o zaman hayvanlar için elbet bir diğer sorun beslenmeleri için yem ihtiyacı görülüyor.
Zincir böylesine gidiyor, hepsi bağlı aslında birbirlerine.
Kimyasal gübre toprağa zarar veriyor, endüstriyel araçlarla toprağın sürülmesi atmosfere karbondioksit salıyor vs...
Endüstriyel hayvancılığın en büyük zararı doğaya ve bununda bedelini bizler insanoğlu ödüyor gelecek nesillere de bu bedeli sürüklüyoruz maalesef.
Kaynakları, yaşam alanlarını yaşatmak doğadaki dengesizliğe engel olmak iklimsel alanı bozmamak adına herkese iş fazlasıyla düşüyor.
Eriyen buzullara, değişen ısı derecelerine, zamansız havalara, kısaca küresel dengesizliğe sebep olan bizler bu durumu frenlemek ve ekolojik krizin bir nebze de olsa önüne geçmek için devletlerin, tüketicilerin çevre bilincine sahip üreticiler oluşumu konusunda el ele verip hızlı hareket etmeliyiz.
Yaşadığımız topraklarda boşa akan suya engel olmak, bu bilinci çevremize, çocuklarımıza öğretmek bizlerin bu üzerinde yaşadığımız dünyana can borcumuzdur!..