Enflasyon sınavı
Son dönemlerde yaşadığımız ekonomide ki hızlı fiyat yükselişleri, döviz kurlarının havadan nem kapsa bile önlenemez yükselişi , çarşı pazarda ki önlenemeyen fiyat artışları, kiralarda ki korkunç artışlar vs gidiyor bu liste upuzun ve hayatımız son bir kaç yıldır bu ritüeller arası gidişlerde…
Her şeyde kontrolsüz bir artış var ama emlak sektöründe ki akıllara durgunluk verici artışlar karşısında vatandaşı koruyan neredeyse hiç bir şey yok ve ev sahipleri de deyim yerindeyse bu kontrolsüzlük karşısında kendi çıkarları için tabir-i caiz ise akış almaz yöntemler uygulamaya defam ediyor.
En son duyduğum haber karşısında yine şaşırmamak elde değil.
Eski kiracıyı tahliye edip yeni kiracıya daha yüksek kiralarla evlerini vermek isteyen ev sahipleri geçmiş dönem enflasyon farklarını talep ederek kiracıları evi boşaltmama durumunda dava açma, tehdit, baskı uygulamalarına başlamışlar bile.
Geçmiş dönem enflasyon farklarını talep etmek ne demek?
Ev sahiplerinin böylesi haksız kazanca yönlenmeleri karşısın da mağduriyet yaşayan kiracılar bu haksız uygulama karşısında çaresiz.
TÜİK in açıklamasıyla mart ayı enflasyon, tüketici fiyatlarıyla yüzde 2,29 artış gösterirken yıllık enflasyon yüzde 50,51 olarak gerçekleşti.
Enflasyon rakamını açıklandığında yaşanılan piyasalarda ki fiyat dalgalanması yine vatandaşı olumsuz etkilemeye başladı.
Bir diğer yandan sendikalar sürekli artan enflasyon karşısında maaşlara yapılan artışın neredeyse 3 ayda eridiğini belirtirken ekonomik zorluğun giderek büyüdüğüne dikkat çekmeler ile asgari ücrette ara artış gündeme geldi, gözler temmuz ayına şimdiden çevrildi.
Türkiye 14 Mayıs seçimlerine doğru hızla ilerlerken bir yandan da içinde bulunduğu farklı ekonomik durumunda yarattığı etki içerisinde dengeleri sağlam tutmaya çalışıyor.
Akıllara hemen Türkiye de ki ekonomik model ne gelebilir.
Şöyle ki: Türkiye ekonomisi IMF tarafından “gelişmekte olan piyasa ekonomisi olarak tanımlanmış bir ekonomi aslında” diyebiliriz kısaca…
Şu günlerde ekonomiyi seçim ekonomisi ve seçim sonrası ekonomi olarak ikiye ayırmak en doğrusu ki böyle zaten ilerliyor.
Seçim ekonomisinde iktidar partisi seçimi kazanabilmek uğruna ekonomiyi her yönü ile sonuna kadar şekillendirir, kullanır, sonucu öngörerek hazırlar ekonomik paketleri.
Seçime kadar hükümetin önceliği hakkında da şekillendirilen ekonomik vurgular uygulanır tıpkı şu an uygulandığı gibi.
Ekonominin kurmaylarının yol haritasına bakıldığında 14 Mayıs seçimlerine kadar TL’yi olabildiğince baskı altında tutmak ana politika denilebilir ekonomik dengelendirme de…
Öte yandan beklenen ekonomik gelişmeler aslında yaşanacak olası döviz kurunun da nasıl şekilleneceği yönünde.
Seçim ekonomisinin dozajı arttıkça dövize olan talebinde artacağı şimdiden belli diyebiliriz ki ortadaki belirsizlik dövizin bulunabilirliği ile de etkili aslında.
Ve elbette seçim sonrası ekonomi de neler bekliyor bizleri?
Şu anda vatandaş arasında ki ikinci ana gündem de bu aslına bakarsak…
Yazının en başında ki kiralarda ve emlak sektöründe ki kontrolsüz yükseklik beraberinde yaşamı etkileyen her alanlarda vatandaşı etkileyeceği de bir gerçek.
Ama ne olacak, nasıl olacak işte bunlar yaklaşan 14 Mayıs seçimleri sonrası şu an perde arkasında bekleyen konu başlıklarından bazıları.
Gıda başta olmak üzere her sektörün olumsuz etkilenmeleri seçim sonuçlarına göre şekillenecek perdenin arkasında bizleri bekliyor desek yanlış olmaz değil mi?
Yine bir anlamlı söz ile bitirelim o zaman yazımızı:
“Söz vermek bir mana ise sözünü tutmak bin bir mana” demiş Hz Mevlana…
Seçim sürecindeki partilere de de öneri niteliğinde olabilecek bir söz aslında öyle değil mi?