Boğa boğa: Müthiş
İlk cümlem ile rengimi belli etmek istiyorum. Çünkü çıktığı günden beri eleştiri yağmuruna tutulan filme, yapılan yorumlarla haksızlığa uğradığını düşünüyorum.
En çok yapılan eleştiri ise filmin karanlık yapısıyla ilgili… Hem çekim açıları hem de konusu itibariyle içinde yaşadığımız bu günlerde oldukça karanlık bulunmuş. “Yaşadığımız günler belki de karanlıktır” derken buluyorum kendimi.
Boğa Boğa filmi, prömiyerini 42’nci İstanbul Film Festivali kapsamında 15 Nisan’da gerçekleştirdi. Netflix’de ise 21 Nisan’da izleyicisine sunuldu. Dikkatimi çeken önemli bir unsur, içinde Kıvanç Tatlıtuğ olan projeler genellikle; Kıvanç Tatlıtuğ’nun yeni filmi olarak anılıyorken, bu film tüm sorumluluğu, hatta izlenme sebebinin bir başrol oyuncusuna yüklemek yerine, yazanı yöneteniyle beklenen bir film olarak karşımıza çıkıyor. Yönetmen koltuğunda Onur Saylak ve senaryoda Hakan Günday’ı gördüğümüzde merak ediyoruz, acaba bu defa hangi gerçeği, yüzümüze nasıl vuracaklar diye. Çünkü bu ikilinin yaptığı filmler, bir derdi/ meselesi/ söyleyecek sözü olan filmler. Bu da kimi izleyici için karanlık, sıkıcı, kasvetli görünürken; kimi izleyici için de sarsıcı ve çarpıcı bir etki yaratıyor.
Prömiyerini dediğim gibi, İstanbul Film festivalinde yaptıktan sonra izleyiciden 8.4 puan alan film, Netlix gösteriminden sonra 6.0 puana düşüyor. Ne oluyor da bu kadar fark açılıyor? Netflix izleyicisi ne arıyor, nelere dikkat ediyor da festival izleyicisi neyi puanlıyor?
Kabul edelim dijital platforma içerik hazırlamak diye bir gerçek var ve bu yüzden bazı unsurlar göz ardı edilmemiş. Mesela yine cinsel içerikli sahne görüyoruz. Kıvanç Tatlıtuğ ile Funda Eryiğit’in cesur sahneleri başlığını attırtacak malzeme verilmiş. Fakat filmin vurgusu orada değil. Ya da yerli yersiz küfreden insanlar yok. Hikâye Assos’ta geçiyor diye mis gibi doğal güzelliğe vurgu yapılmamış da onun yerine filmin temasına önem verilmiş. Belki de yaşadığımız dünya aslında tüm çıplaklığıyla gerilim filmi aksında bize sunuluyor.
Filmin başında Funda Eryiğit (Beyza) ve Kıvanç Tatlıtuğ (Yalın) İstanbul’dan Assos’a taşınan bir çifti canlandırıyor. Yeni bir hayata başlamak istiyorlar. Hatta fragmanda da Yalın, “Ben buraya bambaşka bir adam olmak için geldim, ama olmadı.” der. Niye başka adam olmak ister, ne yapmıştır ya da kimden kaçıyordur… Filmin başında bunu merak etsek de anlarız ki tek bir kişi değildir kaçılan, birçok kişinin canı yanmıştır. Canı yanan köy halkının da tekinsizliğini her adımında ensesinde hisseder. Bu yüzden tıpkı bir yılan gibi, masum göründüğü noktadan sessiz bir yılan gibi Yalın da kabuk değiştirmeye başlar. Kıvanç Tatlıtuğ yine oyunculuğunu konuşturmuş diyebilirim. Karaktere dair yaptığı seçimler, performansı o kadar sadelikle dönüşüyor ki takdir etmemek elde değil.
Film semboller üzerine kurulmuş desem, yersiz olmaz. Başrol oyuncusunun ismine kadar Yalın, Yalan, Yılan benzetmelerini görüyoruz. Assos’ta geçmesinin de bu bağlamda tabi ki bir sebebi var. Paralel hikayeler...
M.Ö Eubulos’un gerçek hikayesi…
Eubulos, savaş öncesi silah satarak halkı kendine borçlandırır, savaş sonrası da halk borcunu ödeyemez ve topraklarını vererek borcunu kapatır. Böylelikle savaşılmadan kazanılan tek yer olarak tarihe adını yazar.
Günümüzde de çalışma anlayışı değişti. Az çalışarak, çok kazanmanın yolları her şartta artık kovalanıyor. Kuşaklar arası bu ayrıma bakarak belki de en net görülebiliriz. X kuşağı uzun yıllar bir yerde çalışıp, tek yerden emekli olurken; Y kuşağı 2 yılda bir iş değiştirip sıçrama yolunu seçer oldu. Şimdi ise finansal özgür denen bir kavram ortaya çıktı. Genç yaşta parasını biriktirip, onunla para yönetme sistemi… Peki ya bunu bilinçsizce yapanlar? Herkesten duyduğu kulaktan dolma bilgiyle kaç ocak sönmüştür? Boğa Boğa Filmi’nin ismi de buradan baktığınız da bilinçli bir seçim.
Kim kurban, kim suçlu; şu an dünyaya sen nasıl bakıyorsun? Belki de izleyince kendin karar vermen gerekecek…
İyi seyirler dilerim.