Suriye'de yeni gelişmeler
Suriye'deki iç savaş altı yıllık durgunluk ya da suskunluğun ardından yeniden hareketlendi.
Uzun yıllardır İdlib’de sıkışan muhalif grupların geçtiğimiz Çarşamba günü harekete geçip Şam yönetiminin denetimindeki Halep’i alıp sonrasında Hama ve Humus’a yönlenmeleri tüm dünyanın gözünü yeniden bu ülkeye çevirdi.
Kuşkusuz gelişmeleri en yakından takip eden ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Zira 2011’de başlayan iç savaştan en fazla etkilenen ülkelerden biri olan Türkiye.
Gelişmelerin bundan sonraki seyri ve nasıl sonuçlanacağı da yine Türkiye’yi birinci derecede etkileyecek.
Yani Suriye’deki yeni durum, Türkiye’ye çeşitli fırsatlar sunduğu gibi daha büyük tuzaklar da barındırıyor.
Türkiye için fırsat olarak değerlendirilebilecek konuların başında, Suriye’nin kuzey doğusunda ülkenin yaklaşık yüzde 20’sine tekabül eden alanı kontrol eden terör örgütü PKK/PYD/YPG’nin bölgedeki etkinliğine ve varlığına son verilmesi, dolayısıyla Türkiye’nin güney sınırlarının terörden arındırılması geliyor.
Türkiye için yine fırsat olarak değerlendirilebilecek bir diğer konu ise bölgede güven ve istikrarın sağlanarak 3.5 milyon dolayındaki Suriyeli göçmenin ülkelerine geri dönmeleri için bir zemin oluşması.
Suriye’de yaşanan yeni gelişmeler, içerisinde bu fırsatları barındırıyor.
Ancak gelişmeler, fırsatlar kadar tuzaklar ve yeni tehditleri de barındırıyor.
Bunların en önemlisi PKK/PYD/YPG’nin denetimindeki alanların Fırat’ın doğusundan batısına doğru, hatta Akdeniz’e kadar genişleyerek bir terör koridorunun oluşması ve daha önemlisi bu terör koridorunun bölgesel ve küresel güçlerin kontrolünde bir statüye kavuşturulması.
Ve tabii ki bu durumun güven ve istikrarı daha da bozarak Türkiye’ye doğru yeni göç dalgalarına yol açması.
Yani yukarıda belirttiğimiz gibi süreç çok sayıda fırsat ile birlikte sayısız riski de içinde barındırıyor.
Burada belirleyici olan sahadaki gelişmeler olacak ancak sahadaki gelişmeleri de belirleyecek esas unsur bölgesel ve küresel güçlerin pozisyonları olacak.
Şu an için en belirsiz olan bu.
Böyle olduğu içindir ki gelişmelerin daha çok fırsat mı yoksa tuzak mı barındırdığını kestirmek güç.
Sağlıklı değerlendirme yapabilmek için Suriye ile ilgili bölgesel ve küresel güçlerle, yerel aktörlere biraz bakmakta yarar var.
Bilindiği üzere 2011’de başlayan iç savaşta Türkiye, ABD ve batı ile birlikte muhaliflerden yana bir pozisyon takındı.
Arap ülkelerinin de büyük bölümü de aynı yönde hareket etti.
Şam yönetiminin en büyük destekçisi ise İran ve Rusya idi.
2014’ten itibaren ABD ve batı, muhaliflerden desteğini çekip PYD/YPG’yi sahaya sürdü.
Diğer güçler ise önemli ölçüde pozisyonlarını korudu.
Sonuçta Suriye fiilen üçe bölündü.
Şam yönetimi İran’ın milis güçleri ve Rusya’nın hava desteğiyle devrilmekten kurtuldu.
2018-2019’dan itibaren ülkede görece suskunluk/durgunluk sağlandı.
Ancak geçen süre içinde sorunun çözümü konusunda ciddi somut hiçbir adım atılmadı.
İsrail’in, Filistin’den sonra Lübnan ve Hizbullah’a yönelik saldırılarıyla birlikte İran’ın Suriye’deki milislerini bu bölgeye kaydırması Şam yönetiminin sahadaki gücünü önemli ölçüde zayıflattı.
Aynı şekilde Rusya’nın da Ukrayna savaşı nedeniyle Suriye’ye yönelik ilgisinin azalması da muhaliflerin önünü açan bir diğer önemli unsur oldu.
Suriye’de Rusya ve İran arasındaki nüfuz çekişmesi ile Esad’ın Moskova’nın sözünü dinlememeye başlamasını ve Putin’in buna duyduğu öfkenin etkilerini de dâhil etmek gerek.
Tüm bunlar Suriye’de zaten ciddi bir sıkışmışlık yaşayan ve sürekli Şam yönetiminin saldırılarına maruz kalan muhaliflerin harekete geçmesine ve çok hızlı bir şekilde ilerlemesine yol açan unsurlar oldu.
İran ile hareket edenin kaybedeceği bir süreç
Muhtemelen bölgeyle ilgili küresel ve bölgesel güçler çok geçmeden yeni duruma paralel olarak tavırlarını ortaya koyacak ve bu tavırlar Suriye’deki durumu yeniden şekillendirecektir.
Bu aşamada, hangi küresel ve bölgesel gücün nasıl bir pozisyon takınabileceğine bakmak gerek.
Kanımca burada en önemli mevzu İran’dır.
O da İran’ın ne yapacağı değil büyük güçlerin İran yaklaşımlarıdır.
İran ile ilgili yaklaşımlar büyük güçlerin Suriye yaklaşımlarında da etkili olacaktır ki bu yaklaşımlar da Suriye’deki dengelerin nereye evirileceğini belirleyecektir.
Yeni dönemde Rusya’nın 2015’ten farklı olarak İran ile tam bir işbirliği içinde hareket etmek istemeyeceğini düşünüyorum.
Bunun birçok nedeni var.
Birincisi geçen süre içinde Rusya’nın İran ile yaşadığı anlaşmazlıklar.
İkincisi İran ve onun desteklediği Hizbullah’ın geçen bir yıl boyunca ciddi bir şekilde zayıflamış olması.
Üçüncüsü ve en önemlisi Ukrayna ile savaş halinde olan Rusya’nın 20 Ocak’ta görevi devralacak Trump yönetimiyle uzlaşma yoluna gitmeyi planlaması.
Dolayısıyla Rusya, önümüzdeki dönem Suriye’de İran yerine ABD ile ortak hareket etme yoluna gidebilir.
Burada da iki senaryo gündeme gelebilir.
Birincisi Rusya ve ABD’nin PYD/YPG ile Esad yönetiminin anlaşmasına dayalı bir formül üzerinden hareket etmeleri ki bu durum Türkiye için sözünü ettiğimiz en büyük tuzak ve tehdidin ortaya çıkmasına yol açabilir.
İkincisi ise PYD/YPG ile Esad’ın uzlaştırılması yerine muhaliflerle Esad arasında bir anlaşma sürecinin işlemesi tercih edilebilir ki bu da ancak ABD, Rusya ve Türkiye’nin uzlaşması ile mümkün olabilir.
Bu senaryo, gerek Trump’ın Suriye’den çekilme planına uygunluk, gerek Rusya’nın Suriye’deki kazanımlarını koruması nedeniyle kabul edebileceği, gerekse de Türkiye’nin beklediği bölgenin terörden arındırılarak siyasi istikrarın sağlanması ve Suriye meselesinin çözüm yoluna girmesi için en makul yoldur diye düşünüyorum.
Böyle bir senaryoda İran dışarıda kalacaktır ki, muhtemelen o da ABD tarafından terkedilen PYD/YPG ile birlikte hareket etmek isteyecektir ancak önümüzdeki dönem açısından İran’ın da İran ile birlikte hareket edenlerin de kazanma şansı yoktur.
Hali hazırda hem sahadaki gelişmeleri yakından takip eden hem de yoğun bir diplomasi trafiği yürüten hatta bu çerçevede bugün İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi’yi ağırlayacak olan Ankara’nın atacağı adımların önemli ve belirleyici olacaktır.
Türkiye, ABD ve Rusya’nın Suriye’deki krizin muhaliflerle Şam yönetimi arasında bir uzlaşma sağlanması yoluyla çözülmesi konusunda bir anlaşmaya varmaları halinde bölge çok daha kısa sürede huzur ve istikrara kavuşabilir, Türkiye’nin güvenlik kaygıları da ortadan kalkabilecektir diye düşünüyorum.