SON DAKİKA

Seyahat özgürlüğümüz yok mu oluyor?

Seyahat etmeyelim diye devletler her gün bir engel koyar oldu. Çıkış pulu harcı devamlı artıyor, Avrupa Birliği ülkelere giriş ücretlerini üç kat artırıyor. Uçak başta olmak üzere ulaşım bilet fiyatları katladıkça katlıyor, bir de bazı devletlerde şehir halkı turist istemiyor. Tüm bunlar acaba bilinçli bir engelleme mi?

İnsanlık tarihi boyunca seyahat, yalnızca bir ihtiyaç değil aynı zamanda kültürlerin kaynaşmasının, ticaretin gelişmesinin ve bireyin kendini tanımasının en temel yollarından biri olmuştur. Bugün ise modern devletlerin uyguladığı vergiler, vizeler, harçlar ve ekonomik engeller, bireylerin seyahat etme özgürlüğünü ciddi biçimde sınırlandırıyor. Peki, bu durum sadece ekonomik gerekçelerle mi açıklanabilir, yoksa bilinçli bir kısıtlama mı söz konusu?

Seyahat Özgürlüğü: Bir İnsan Hakkı mı? Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 13. maddesi, “Herkesin, herhangi bir devletin sınırları içinde serbestçe dolaşma ve oturma özgürlüğü vardır” der. Aynı madde, bireyin ülkesini terk etme ve geri dönme hakkına da işaret eder. Yani seyahat özgürlüğü, yalnızca bir lüks değil, temel bir insan hakkıdır. Fakat günümüzde bu hakkın fiilen kullanılması, ekonomik ve siyasi bariyerlerle zorlaştırılmaktadır.

Güncel Engeller Çıkış harçları ve vergiler: Türkiye’deki çıkış harcı, sık sık artırılıyor. Bu durum, seyahati yalnızca belli gelir grubunun erişebileceği bir ayrıcalığa dönüştürüyor.

Vize ve giriş ücretleri: Avrupa Birliği ülkelerinin kısa süreli vize ücretlerini artırması, “seyahat etmek isteyen herkes” ile “buna gücü yetenler” arasındaki farkı derinleştiriyor.

Ulaşım maliyetleri: Pandemi sonrası uçak bileti fiyatları katlanarak arttı. Bu durum, özellikle orta sınıf ve gençler için yurtdışına çıkmayı neredeyse imkânsız hale getiriyor.

Yerel halkın tepkisi: Barcelona, Amsterdam, Venedik gibi şehirlerde halkın “aşırı turizm” karşıtı gösteriler düzenlemesi, turistlere yönelik dolaylı bir caydırıcılık yaratıyor.

Bilinçli Bir Engelleme mi? Devletlerin seyahat üzerindeki kontrolü tarih boyunca hep önemli olmuştur. Günümüzde bu kontrol, ekonomik gerekçelerle meşrulaştırılıyor. Ancakize, vize politikaları, aslında bir “güvenlik filtresi” olduğu kadar ekonomik ve politik bir baskı aracıdır. Yüksek harçlar ve bilet fiyatları, devletlerin ve şirketlerin gelir artırma yöntemidir. Yerel halkın “turist istemiyoruz” söylemi, küresel ölçekte devletler tarafından da desteklenerek kısıtlamalara zemin hazırlayabilir.

Dolayısıyla bu engeller sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik bir tercihin yansıması olarak da okunabilir.

Seyahat Özgürlüğünün Savunulması Seyahat özgürlüğünün sınırlandırılması, aslında bireyin öğrenme, kültürel etkileşim ve özgürlük alanlarını daraltır. Bu yüzden İnsan hakları örgütlerinin, vize ve seyahat harçlarını insan hakkı ihlali kapsamında tartışmaya açması gerekir. Vatandaşların, seyahatin bir “lüks tüketim” değil, temel bir hak olduğunu savunmaları önemlidir.

Devletlerin ekonomik düzenlemeler yaparken insan haklarını ihmal etmemesi gerekir.

Seyahat özgürlüğü, modern dünyada giderek daralan bir alan haline geliyor. Çıkış harçlarından artan vize ücretlerine, pahalı ulaşım maliyetlerinden yerel halkın tepkisine kadar birçok faktör, bireyleri evlerine kapatıyor. Oysa seyahat, sadece turistik bir faaliyet değil; bireyin kendini geliştirmesinin, dünyayı tanımasının ve farklı kültürlerle kaynaşmasının en temel yollarından biridir. Bu nedenle seyahat özgürlüğü, bir ayrıcalık değil, korunması gereken evrensel bir insan hakkı olarak görülmelidir.

Eskiden pasaport almak, bilet bulmak ve biraz harçlık ayarlamak yeterliydi. Bugünse bavulu hazırlamadan önce insanın içi sıkılıyor: Çıkış harcı ne kadar oldu? Avrupa vizesi alabilecek miyim? Vize kaç para? Uçak biletleri mi? Onları hiç sormayın, bir maaşı tek gidişe yatırmak gerek. Hadi diyelim ki bunların hepsini atlattınız, bu kez de gittiğiniz şehirde sizi istemeyen yerel halkla karşılaşıyorsunuz. Seyahat artık özgürlük değil, adeta bir mücadeleye dönüştü.

Ben ünüversiteye başlamadan önce gezmeye başlamıştım. Düşünsenize, bir öğrenci yaz tatilinde sırt çantasını alıp Avrupa’yı dolaşmak istiyor. Bir zamanlar bu hayal “interrail” biletleriyle mümkündü. Bugünse daha bavulu açmadan masraf listesi hayali bitiriyor. Yavaş yavaş bir kuşağa, “Dışarıyı merak etme, evinde otur” mesajı veriliyor sanki.

Ben buna “örtük yasak” diyorum. Kimse açıkça “seyahat etmeyin” demiyor ama öyle bir maliyet duvarı örülüyor ki zaten gidemez hale geliyorsunuz. İnsan haklarını, yalnızca hukuki metinlerle değil, pratikte yaşama şansı olup olmadığıyla ölçmek lazım.

Seyahat sadece gezmek değildir; ufuk açar, kültürleri tanıtır, önyargıları kırar. Dünyaya kapalı kalmak, sadece bireyi değil toplumları da daraltır. Eğer bu gidişat sürerse, seyahat özgürlüğü tarihe “bir zamanlar vardı” diye geçebilir.