SON DAKİKA

İyimserlik ve kırılganlık arasında

Neredeyse yıl bitiyor. Ekim ayına da girdik. Eskilerin bir lafı vardır. Derler ki, "Giren ay ile çıkan ayı sayma yeni yıla bir ay kaldı" Biz de öyle bakabiliriz.

Ama değişen dünya düzeninde ekonomi dünyası para piyasaları tüm ulusları öyle bir etkiliyor ki, dünya şaşkın. Yeni dünya düzeni ifadesi, soğuk savaş sonrası jeopolitiğin klişesi mi, yoksa 21. yüzyılda teknoloji, iklim ve iletişim üzerine kurulu gerçek bir paradigma mı? Bu soruyu benim gibi bu konu ile akademik olarak ilgilenen hocalarıma sorduğumda onların da dönüp dolaşıp geldiği yer dünya düzeninde paranın kimde olduğu ve teknolojinin bunu nasıl kullandığı bir de Ulus Devletlerin durumu öne çıkıyor. Küresel piyasalarda Fed Başkanı Powell'ın açıklamaları, yurt içi piyasalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyareti sonrası haberler piyasaları hareketlendiriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “100 milyar dolarlık ikili ticaret hedefimiz var" dedi. Diğer yandan Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Türkiye ekonomisinin 2025 yılı büyüme tahminini yüzde 2,9'dan yüzde 3,2'ye yükseltti. Bu yıl için enflasyon beklentisi de yüzde 31,4'ten yüzde 33,5'e yükseldi. Beklenen bu değildi. Bu matematiksel durum bize daha dayanıklı olduğunu gösteriyor. Ama, artan ticaret politikası belirsizliği, yapışkan enflasyon ve olası finansal yansımalar nedeniyle aşağı yönlü risklerin arttığını da görüyoruz. S&P Global'in son tahminleri, birçok ekonomide parasal gevşemenin gecikmeli etkilerinin 2026'ya girerken büyümeyi destekleyeceğini öngörüyor; ancak kalıcı enflasyon, jeopolitik riskler ve dalgalı emtia fiyatları göz önüne alındığında dikkatli olunması konusunda uyarıyor. 

Bu arada, tahvil piyasaları tedirginliğini sürdürüyor. Uzun vadeli devlet tahvili getirileri bu çeyrekte birçok piyasada yükseldi ve bu da küresel sabit getirili tahvil piyasasındaki strese işaret ediyor. Analistler, faiz indirimlerinin devam etmesi ve vade riskinin yeniden odak noktasına gelmesiyle birlikte oynaklığın keskin bir şekilde geri dönebileceği Ekim ayının yeni bir türbülans getirebileceği konusunda uyarıyor. Dünya ekonomisinde, ülkelerin kritik sektörlerde pay sahibi olduğu, teknoloji odaklı yeni bir rekabet dönemi başlıyor. Ölçek ve uzmanlaşma eş zamanlı olarak büyüyor. Bu alanlardaki büyüme, bulut hizmetlerindeki inovasyon ve gelişmiş bağlantı sayesinde bu durum mümkün oluyor. Bundan sonraki yıllarda trend olacak ve ekonomiyi etkileyecek kıstasları da bilmek gerekiyor. Çünkü hızla dönen dünya düzeninde bu sefer geç kalmamak lazım. Bir yandan, devasa ve güç tüketimi yüksek veri merkezlerinde genel amaçlı model eğitim altyapısında hızlı bir büyüme görürken, diğer yandan telefonlara, arabalara, ev kontrollerine ve endüstriyel cihazlara entegre edilmiş düşük güç tüketimli teknolojilerle "uçta" hızlanan inovasyona tanık oluyoruz. 

Bu durum, şaşırtıcı parametre sayılarına sahip devasa dil modelleri sunan ekosistemlerin yanı sıra, neredeyse her yerde çalışabilen, giderek artan bir yelpazede alana özgü yapay zeka araçları yaratıyor. Liderler, merkezi ölçeklendirmeyi yerelleştirilmiş kontrolle dengeleyecek: Temiz enerji için modüler mikro şebekeleri veya niş üretim için özel robotikleri düşünmeye başladık bile. Sorumlu inovasyon zorunlulukları. Teknolojiler giderek daha güçlü ve daha kişisel hale geldikçe, güven giderek benimsenmenin bekçisi haline geliyor. Şirketler ister yapay zeka modelleri ister gen düzenleme hatları veya sürükleyici platformlar olsun, şeffaflık, adalet ve hesap verebilirlik gösterme konusunda artan bir baskıyla karşı karşıya. Etik artık sadece yapılması gereken doğru şey değil, aynı zamanda ölçeklendirmeyi, yatırımı ve uzun vadeli etkiyi hızlandırabilecek veya durdurabilecek stratejik bir uygulama kaldıracı haline geliyor. Bu nedenle Trump sonrası çok farklı olan ülke liderlerinin değişimi uluslararası ticareti ve ilişkileri de derinden etkiliyor. Uluslararası İlişkiler teorisi beş ana düşünce ekolü tarafından domine edilmiştir: Realizm, Liberalizm, Marksizm, Toplulukçuluk (Kurumsalcılık olarak da bilinir) ve Postmodernizm. Bu ekollerin temel önermelerinin, ilkelerinin ve süreçlerinin, analiz birimlerinin ve metodolojilerinin bir özetini sunmaktadır. Realistler öncelikle jeopolitik güç mücadelelerine odaklanmış, ulus-devleti temel analiz birimi olarak kullanmış, uluslararası politikayı ahlaki uzlaşıdan yoksun ve bu nedenle şiddete eğilimli olarak görmüş ve güç dengesi stratejisi bağlamında ulusal çıkarların peşinde koşmanın uluslararası barış ve güvenliğe giden en etkili ve gerçekçi yol olduğunu savunmuşlardır. Bu konuda dünya iyimserlik ve kırılganlık arasında kalmıştır.