SON DAKİKA

G20'de çatlaklar

Rio de Janeiro'da düzenlenen 2025 G20 Zirvesi'nin, artan jeopolitik parçalanma ortamında küresel ekonomik koordinasyonda bir dönüm noktası olması bekleniyordu.

Ancak, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Afrika arasında daha derin bir anlaşmazlığın çıkış noktası haline geldi ve bu anlaşmazlığın diplomatik yansımaları ticaret güveni, yatırım akışları ve çok taraflı iş birliği üzerinde ölçülebilir sonuçlar doğurdu. Ardından da ABD Başkanı Trump küsüp, Güney Afrika Cumhuriyeti’ni bundan sonra yapılacak G 20 toplantısına çağırmayacağını söyledi. 

 Yani anlayacağınız son anlaşmazlığın özü, G 20 de Pazar karıştı. Bu kavgayı ateşleyen Kıvılcım son ayların flaş konusu Kritik Mineraller ve Yaptırımlar Konusunda oldu. Güney Afrika'nın Rusya ile özellikle manganez ve platin grubu metaller gibi kritik minerallerin ihracatı konusunda devam eden ticari ve diplomatik ilişkileri acaba ABD’yi  kıskandırdı mı? Bu tabi ki şaka ama ABD, Rusya Etkisine Karşı Koyma Yasası'nı devreye sokarak, G20 üyelerinden yaptırımların uygulanması konusunda daha sıkı bir uyum talep etti. Bu istek şaka değil. Güney Afrika ise, tarafsızlık ilkelerini ve BRICS+ ortaklıklarını gerekçe göstererek, Moskova ile enerji ve mineral ticaretini kısıtlamayı reddetti. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen'ın Pretorya'nın "stratejik belirsizliğini" alenen eleştirmesiyle gerilim tırmandı ve Güney Afrika Maliye Bakanı Enoch Godongwana'dan sert bir itiraz geldi.

Bu uçurum G20'nin tutarlı bir ekonomik forum olarak işlev görme becerisindeki büyüyen çatlakları gözler önüne serdi. Zirve bildirisi, politika ayrıntılarında değil, küresel düzenin temel meselelerinde uzlaşı sağlanamadığı için, önemsiz hale gelene kadar sulandırıldı. 

Ekonomik etkilerin ani etkileri emtia piyasalarında hissedildi. Güney Afrika, dünya platininin %70'inden fazlasını ve manganezinin neredeyse %80'ini sağlıyor; her ikisi de elektrikli araç aküleri ve çelik üretimi için elzem. İkincil yaptırımlar veya tedarik kesintisi endişeleri, zirveden sonraki 48 saat içinde platin fiyatlarında %6'lık bir artışa neden oldu. Zaten tedarik zinciri oynaklığıyla boğuşan otomobil üreticileri ve yeşil teknoloji şirketleri, yeni bir belirsizlikle karşı karşıya kaldı.

Ayrıca, Reuters tarafından yapılan bir araştırma, ABD destekli yatırım fonlarının, "jeopolitik risklerin yeniden fiyatlandırılması" gerekçesiyle, devlet işletmelerine bağlı Güney Afrika altyapı projelerinden sessizce çekilmeye başladığını ortaya koydu. Ölçek olarak mütevazı olsa da bu sermaye kaçışı, Batılı kurumsal yatırımcılar arasında gelişmekte olan piyasalara yönelik daha geniş bir yeniden değerlendirmenin sinyalini verdi.

ABD-Güney Afrika anlaşmazlığı, AB'nin Küresel Güney ile ticaret konusunda birleşik bir duruş oluşturma çabalarını da zorlaştırdı. Afrika Birliği ile kapsamlı bir ekonomik ortaklık için müzakereler yürüten Brüksel, şimdi stratejik özerklik ile transatlantik dayanışma arasında nasıl denge kurulacağı konusunda iç anlaşmazlıklarla karşı karşıya.

Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü analistleri, G20 içindeki bu tür ikili çatışmaların ekonomik blok oluşumunu hızlandırabileceği ve küresel ekonomiyi rekabet eden etki alanlarına bölebileceği konusunda uyarıyor. 

Gelişmekte olan ülkeler için ise bu durum özellikle şiddetli. G20 mutabakatının sağlanamaması, iklim finansmanına ve imtiyazlı kredilere erişimi sekteye uğratıyor. Güney Afrika'nın kendisi de uzun vadede itibar kaybına uğrayabilir ve bu durum, stratejik mineral kaynaklarına rağmen doğrudan yabancı yatırımları caydırabilir.

 Sonuç olarak son yapılan G 20 zirvesi kendi amacını baltalayan bir toplantı olarak tarihe geçmiş oldu.  Yani 2025 G20 Zirvesi, muhtemelen elde ettiği başarılarla değil, stratejik rekabet çağında ekonomik diplomasinin sınırlarını ne kadar canlı bir şekilde ortaya koyduğuyla hatırlanacak. ABD-Güney Afrika anlaşmazlığı yalnızca ikili bir çekişme değildi; küresel ekonomik düzeni etkileyen daha derin bir rahatsızlığın belirtisiydi. Büyük güçler jeopolitik rekabeti kolektif eylemin gereklilikleriyle uzlaştırana kadar, G20 dünya ekonomisi için bir yönlendirme komitesi olmaktan çıkıp bir tartışma platformuna dönüşme riskiyle karşı karşıya.

2026'ya girerken asıl sınav bir sonraki zirveye kimlerin katılacağı değil, zirveyi anlamlı kılmak için yeterince taviz vermeye istekli olup olmadıkları olacak.