Dolar $
32.67
%0.26 0.08
Euro €
35.41
%0.33 0.11
Sterlin £
42.03
%0.36 0.15
Çeyrek Altın
4090.72
%1.72 68.27
SON DAKİKA

Bir zamanlar bir ülke varmış...

Bu ülke dünyanın gıpta ile izlediği, kendi kendine yeten 7 ülkeden biriymiş. Fakat bir problem varmış. Stratejik olarak muazzam değere sahip bir coğrafyanın en güçlü parçasıymış. Dili dünyada bilinen ilk 6 dilden biriymiş.

Kendi halinde mütevazı bir şekilde yaşarmış. Köylüsü tam köylü, tarımla hayvancılıkla ilgilenip milletin efendisi olarak değer görürmüş. Şehirlisi de çok efendi, kibar kendince yaşam süren bir toplulukmuş. Ülkesi için faydalı olmaya çalışan bu halk çok cefalı bir savaştan çıkmış. Besteler ve güfteler de bu önemli başarılar için yazılmış. “Çıktık açık alınla 10 yılda her savaştan.” Yabancıların gözü yüz yıllarca bu ülkenin topraklarında olmuş. Çevresini hep savaştırmış hep kaosa sürüklemiş. Din ordularını bu ülkenin üzerine yollamış. Ve bu ülkeyi bölmeye parçalamaya çalışmışlar. Ama olmamış. Bir devlet adamının dediği gibi, “onlar dışarıdan biz içeriden bu ülkeyi yıkmaya çalışsak da tarih buna izin vermeyecek…”

Ama dünyanın değişik zengin ülkelerinin strateji kuruluşları “o ülke, kendi yöneticilerine bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir” demiş zamanında ve hala uğraşıyorlar. Sizin gibi ülkelerde temel amacımız, iktidarı kontrol altında tutmak değil, muhalefeti kontrol altında tutmaktır da demişlerdi. Muhalefeti kontrol altında tutmadan, iktidarı garantiye almak mümkün değildir. Bu nedenle biz, işte söz konusu yapıya sahip ülkelerde muhalefetle iktidarı birbirini destekleyecek şekilde organize ederiz demişler. Öyle de yapmışlar. Hatta günün birinde yeni bir parti kurdurmuş yasaklı başkanını da muhalefet liderinin desteği ile devletin başına çıkarmışlar. Bu yeni kurdurulan partinin ilk iktidar dönemi halka şirin gösterilerek geniş kitleler tarafından kabul edilmesi sağlanmıştır. Ama bir problem vardır. Ülkenin kuruluş ayarları parçalanmasına engel olduğu için, yasama, yargı, yürütme ve ordunun tek adama bağlı olacağı bir sistemi dayatarak, parlamenter sisteme son verilmesi sağlanmıştır. Yatırımların milli para ile yapılması gerekirken, yap işlet devret modeliyle döviz üzerinden yapılması, otoyol, köprüler ve şehir hastanelerinde ölçünün kaçırılması, ülkeyi döviz darboğazına sokmuştur. 

Daha sonra faiz sebep, enflasyon sonuç denilerek, döviz kurlarının füze gibi yükselmesi sonucunda ekonomi çökertilmiştir. İşte bu ülkenin bir şekilde yok olmasını isteyen ülkeler üzerinden kurulan oyun kusursuz işlemiştir. Sıra ‘’aç bırak itaat etsin, cahil bırak biat etsin’’ oyununun kurulmasına gelmiştir. Cumhuriyetçi eğitim sistemi terk edilerek, şeriatçı maarif sistemine geçilmiş ve cehaletin yolu açılmıştır. Enflasyonist bir politika izlenerek, halk açlığa mahkum edilmiştir. Ben dünyayı gezen biriyim. Gittiğim ülkelerin birçoğunda dikkat ettiğim hangi din olursa olsun ya da Budistler gibi öğreti dedikleri kurallar olsun artmakta ve halkı içine almaktadır. Sadece size anlattığım bu hayali ülkede değil birçok ülkede hatta kıtalardaki ülkelerde böyle. Avrupa Parlamentosu için yapılan seçimlerde aşırı sağcıların kazanması ve diğer partilerin oy kaybetmesi de hep bir hikayenin parçası. Bütün bunlar planlı bir şekilde yapılırken, sözünü ettiğim pırlanta gibi ülke düzensiz ve kontrolsüz göç hareketleriyle mülteci deposu haline de getirilmiştir. 

Bu durum, üniter devlet yapısını tehdit eden beka sorunu yaratmıştır. Oyun kuran güçler, geri kabul anlaşmasıyla kendilerini düzensiz göçe karşı koruma altına alırken, o güzelim bereketli toprakları olan ülkeyi orta ve uzun vadede demografik yapının bozulmasıyla karşı karşıya bırakmışlardır. Sözünü ettiğim ülkede bu oyunlar sahnelenirken muhalefet, etkili bir direnç göstermemiştir. Bilerek ya da bilmeyerek muhalefetin bütün yaptıkları iktidarın işine yaramıştır. Çünkü oyun böyle kurulmuştur. Ancak izlenmekte olan politikalar sebebiyle, halkın % 80’i yoksulluk sınırının altında kalmıştır. Boş tencere iktidar değiştirir ifadesinden hareketle, halk yerel seçimlerde kullandığı oylarla hükumete önemli bir uyarıda bulunmuştur. Siz anlattığım bu hikaye dünyada yaşanan ayni sistemin parçalarıdır. Kimsenin halkı düşünmek gibi bir derdi yoktur.

Ülkenin en hayati konularında bile siyasi çıkar hesabı yapmaktan kaçınmamaktadırlar. Halkın % 80’i yoksulluk sınırının altında kalmıştır. Ne iktidarın, ne de muhalefetin temel sorunları çözme yolunda bir önerilerini duyulmuyor. Örtülü IMF programları ile, ekonomik krizin bedelini tamamen halka ödetmeye çalışmaktadırlar. Ülkeyi soyanlar, halkın çocuklarını güvenlik güçleri olarak görevlendirip kendilerini korumaktadırlar. Yani “soyulanların çocukları, soyanları korumaktadır.” Kim hakkını ararsa, kendi evlatlarını karşılarında görmektedirler. Bu ülke gibi olmaktan Allah bizi korusun. Refah içinde mutlu bereketli günlerde yaşayalım.