Dolar $
32.27
%0 0
Euro €
34.71
%-0.07 -0.02
Sterlin £
40.3
%-0.25 -0.1
Çeyrek Altın
3932.73
%0.16 6.26
SON DAKİKA
Son Yazıları

Alman politikası bizim için ne kadar doğruydu?

22 Nis 2019

Yazan: Mirliva Mehmet Kenan Osmanlıca'dan günümüz Türkçesi'ne aktaran: Bekir Turgut "Afgan Heyet-i Seferiyesi" başlıklı bu yazı, Genel Kurmay İkinci Başkanı Mehmet Kenan Paşa (Mirliva) tarafından 1928 yılında yazılan ve Genel Kurmay Başkanlığı tarafından ilk iki cildi Osmanlıca olarak basılan "Büyük Harb'te İran Cephesi" adlı bu eserden alındı. Bu yazıyı okuduğunuz zaman, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, sadece düşman kuvvetleriyle değil; müttefikimiz olan Almanya ile de önemli sorunlar yaşadığımızı görecek, bugün yaşamakta olduğumuz sorunları, tarihle birlikte düşündüğümüz zaman daha iyi anlayacak ve yorumlayacağız.

Osmanlı Devleti’nin yıkılışını hazırlayan Birinci Dünya Savaşı, yakın tarihimiz açısından önemli kahramanlıkların ve zaferlerin tarihi olduğu kadar; milletçe unutulmaması gereken ibaret dolu askeri, siyasi, istihbari, diplomatik tecrübe, gelişme ve olayların da tarihidir.
Genel Kurmay İkinci Başkanı Mehmet Kenan Paşa (Mirliva) tarafından 1928 yılında yazılan ve Genel Kurmay Başkanlığı tarafından ilk iki cildi Osmanlıca olarak basılan “Büyük Harb’te İran Cephesi” adlı bu eser; yakın tarihimizi tanımamızın ötesinde, bugünleri doğru yorumlamamız açısından da önemli bir kaynaktır.

İran daha büyük savaşlara sahne olabilirdi

Mehmet Kenan Paşa söz konusu eserine yazdığı mukaddimesinde, “Büyük Harpte İran cephesi harp tarihi, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa Hazretleri’nin arzu ve emirleri üzerine tarafımdan kaleme alınmıştır. Bu cephede cereyan eden hadisât-ı harbiye, diğer Türk cephelerine kıyasen küçük mikyastadır. Eğer 1918 senesinde müttefikler bozguna uğramasalar ve harp daha fazla uğramak eğiliminde olsaydı, İran daha büyük askeri harekatlara sahne olacaktı. Çünkü Hindistan yolları üzerinde daha mühim İngiliz, Türk- Alman kuvvetleri karşılaşacaktı” diye yazar.
Sizlerle paylaştığımız “Afgan Heyet-i Seferiyesi” başlıklı bu yazı, söz konusu bu eserden alınmıştır. Bu yazıyı okuduğunuz zaman, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, sadece düşman kuvvetleriyle değil; müttefikimiz olan Almanya ile de önemli sorunlar yaşadığımızı görecek, bugün yaşamakta olduğumuz sorunları, tarihle birlikte düşündüğünüz / düşündüğümüz zaman daha iyi anlayacak ve yorumlayacağız.

Hedef İran’ı, Turan’ı, Afgan’ı cihada hazırlamak

Büyük Harp (Birinci Dünya Savaşı) seferberliği ilan edildiği zaman; İran’ı, Turan’ı, Afgan’ı kutsal cihat etrafında ayaklandırarak; İngiliz ve Rusların doğu hâkimiyetlerine son vermek ve Büyük Harbi bu sayede müttefikler lehinde sonlandırmak veya kesin zafere bu şekilde etkili olmak için Türk-Alman hükümetlerinin müşterek kararıyla faaliyete geçilmişti.
Bu maksatla, Balkan Savaşı’nda Hamidiye süvarisi olarak tanınmış olan Deniz Binbaşısı Hüseyin Rauf Bey başkanlığında bir Afgan Heyet-i Seferiye’si oluşturulmuş ve heyete, Almanlardan da uzun senelerden beri İran ve Afganistan’da incelemeler yapmış olan kişilerden bir grubun katılması uygun bulunmuştu
Hüseyin Rauf Bey, Afgan Emiri’ne bazı hediyelerle birlikte, Halife’nin mektubunu götürecek ve Halife namına Emir’i kutsal cihada davet ederek, cihadı doğu İslam beldelerine ve Hindistan’a yayılmasını sağlayacaktı. (1)

Almanlar Özel Şart Şubesi’ne güveniyor

Özel Şark Şubesi’nde görevli Ömer Fevzi Bey, Heyetin kuruluşuna ve işleyişine ait işleri yönetmekte, Hüseyin Rauf beyin şahsı ise gizli tutulmaktaydı. Başlangıçta doğunun dini taassubundan yararlanacaklarını zanneden Almanlar, Türklerin katılmasından ve çalışmalarından büyük neticeler ümit etmekteydiler. Alman heyetinin başkanı olan Şiraz Konsolosu (Wilhelm) Wassmuss cebindeki deftere ayetler, hadisler kaydetmiş ve Almanlar heyete önemli miktarda altın para (50 bin İngiliz altını) ile katılmışlardı. Afgan Heyeti Seferiyesi’nde bulunan (2) Yirmi kadar şahıstan oluşan Alman heyeti içerisinde belli başlı simalar şunlardı:
ALMANLAR: Şiraz Konsolosu (Wilhelm) Wasmuss (Başkan) Topçu Binbaşı Niedermayer, Doktor Von Hendig, Doktor (Erich) Zugmayer, (Otto) Schünemann ilh.. [Niedermayer İrandan; Von Hendig Oamperer Çin üzerinden dönerek Afganistan’a ait bir kitap yazmıştır. ]

 

Heyetin kuruluşu ve harekete gizli tutuldu

Heyetin teşkili, hareketi fevkalade gizli tutulmuştu. Heyete dâhil olan subaylardan biri diğerini tanımıyorlardı. Heyet için semt-i meçhul markasıyla silahlar, teçhizat, eşya tedarik olunuyor ve Afgan Emiri’ne, Padişah tarafından hediye edilecek murassa kılıçlar, tabancalar, Kelam-ı kadimler, (Kur’an-ı Kerimler) sancaklar hazırlanıyordu.
Heyetin dikkat çekmemesi için İstanbul’dan üç kafile halinde hareketi uygun bulundu.
I.Kafilede: Hüseyin Rauf, Fevzi beyler; yaverleri, Fazlı bey. Wasmuss ve bir kısım Alman ve Türkler.
II. kafilede: bir kısım Alman ve Türk subayları.
III. kafilede: Sipariş edilen eşyayı taşıyan subaylar.
Birinci kafile 15 Eylül 1330’da (28 Eylül 1914) İstanbul’dan trenle hareket ve 19 Eylül’de Halep’e ulaştı. Fazlı beyin Hatırat’ından:

Almanların doğu hakimiyeti için yoğun baskısı

“İstanbul’dan Halep’e kadar Almanların davranışlarında birçok garipliklere şahit oldum. Almanlar, daha Eskişehir’e varır varmaz otelde iyi yer bulmak düşüncesiyle trenden iner inmez koşuyorlardı. Birbirlerini çekemeyip, herkes kendini diğerinden yüksek görüyor ve aleyhinde bulunmaktan çekinmiyorlardı. Sabahları banyo almak ihtiyacında bulunduklarından, daha temiz otellere gitmemizi isterlerdi. Cevaben: Bağdat yolunda daha iyi oteller bulunacağını söylerdim.”
Heyet, Halep’te bir ay kadar kalarak, bu sırada birkaç subay, 70 kadar Şamlı Kürt, birkaç Humuslu gönüllü Çerkez süvari, Heyet-i Seferiye’ye dahil ettirildiler. Bir miktar Mekkari (taşıyıcı), semer ve teçhizat tedarik edildi.
Halep’te, Alman Konsoloshanesi ve kulübüyle temasa gelerek çevreyi kendilerine daha yumuşak gören Almanlar; Türk heyetine karşı müstağni vaziyet takınmaya başladılar. Doğuda her türlü hüküm ve nüfuzun, iktidar ve haşmet sahibi Alman İmparatoru Hazretlerine ait olması gerektiğine inanıyorlar, Türklerin ise yardımcı vaziyette kalmasını kabul ediyorlardı. Dolayısıyla, doğu politikasının Alman siyasi ibresine göre yönlendirilmesi düşünüyorlardı. . Hüseyin Rauf Bey ise; İslam âlemi, ancak Halife’nin cihadı (çağrısı)ile kımıldayacağından, doğu politikasının sevk ve idaresinin Türklere ait olması gerektiğini düşünüyor; Almanların, fen ve sanatça yardımcı rolünü oynamalarını istiyordu.

(DEVAM EDECEK)

DİPNOTLAR
1. Meşrutiyetten evvel, 8/10 sene kadar Afganistan’da bulunmuş olan emekli Türk zabiti (subayı) Fazlı Bey’in hatıratından aynen:
Umumi Savaş’ın (Büyük Harp / Birinci dünya savaşı) ilanı ile Marsilya’dan ilk gelen Fransız vapuru ile İstanbul’a gelmiştim. İttihat ve Terakki Merkez-i Umumi’sinden (Genel Merkezi’nden) beni aradıklarını öğrendim. Genel Merkez’de görüşmüş olduğum kişiler sözümü Afganistan’a getirerek; Afganlıların, İngilizleri iz’aç edeceklerini (bunaltacaklarını), Şark’ta belki de genel bir ayaklanma uyandıracaklarını söylüyorlar ve nazariyeler yürütüyorlardı. Bu işlerle meşgul olan Süleyman Askeri Bey’in de beni görmek istediğini bildirmişlerdi. Ertesi günü Harbiye Nezareti’nde Süleyman Askeri beyle görüştüm ve merhumun konuşmalarından Afgan Heyet-i Seferiyesi’nin oluşturulması gerek ve önemine dair dinlediklerim:
“Teşkilat-ı Mahsusa Reisi olan Askeri Bey, Genel Merkez’de dinlemiş olduğu görüşmeleri tekrar etmiş ve cengâver Afganlıların herhalde bu fırsattan istifade ile Hint sınırlarına saldıracaklarını söylemiş ve Hindistan’ın kurtuluşuna kadar uzun ve kesin muvaffakiyet ile sonuçlanacak büyük projeyi anlatmıştı. Bu hususta, esasen Almanlarla da anlaşılmış olduğundan projenin maddi tarafı onlar tarafından sağlanacak ve Halife-i İslam Hazretlerinin Kutsal Cihat hakkındaki Ferman-ı Hümayunları da bütün Müslümanları harekete geçirecekti. Heyet-i Seferiye müttefik Türk ve Almanlardan oluşacak, murassa kılıç vesaire gibi önemli hediyelerin ve dağıtılacak 30/ 40 bin liranın da güzel etki edeceği zannolunuyordu. İşbu parlak ve şairane projenin hikâyesinden sonra bu konuda kanaatimi sormuştu. Ben de her fırsatta tekrarladığım üzere; bunun Afganistan’da maalesef uygulanmasının mümkün olmadığını ve orada geçirmiş olduğum sekiz on senelik uzun bir hayatın meydana getirdiği kanaate dayanarak, söylemekten çekinmemiş ve Heyet-i Seferiye’nin belli akıbeti hakkında düşünce beyan etmeyi milli bir görev telakki etmiştim. Doğal olarak yorumum güzel karşılanmadı ve karşılanmayacağımı da biliyordum.
Başkomutan Paşa’nın emirleri üzerine heyete katılacağım bildirildi.Heyet- Seferiye Kumandanı Hüseyin Rauf Bey olduğunu ve bunun İslam dünyasında Hamidiye süvariliği dolayısıyla bir şöhreti bulunduğuna dair de uzun bir nazariye dinletti. Herhalde Afganlılar, lehimize olarak savaşa iştirak ettirilecek ve Hint sınırına doğru ilerleyecek olan ve ilerledikçe kuvvet kazanacak olan cıhad-ı fi sebilillah ordusu, rastlayacağı her engeli devirecek, yıkacak, İngilizleri kahredecek idi.
Bu uzun uzun görüşmelerden sonra, Heyet-i Seferiye Kurmay Başkanı Binbaşı Ömer Fevzi Bey ile temasta bulunmam emir olundu. Fevzi Bey’den de aynı nazariyeyi dinledim ve İstanbul’daki Afgan şeyhleri vesaire ile bir iki defa toplanıldı ve diğerleri de itiraza cesaret edemeyip nazariyenin makul olduğunu tasdik ediyorlardı. Fevzi Bey, hareket günümüzü bildirerek, Halep’e kadar Almanlara eşlik etme göreviyle sorumlu olduğunu bildirmişti.

 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları