İstanbul son günlerde çok hareketli. Malum, geçen haftadan beri yaşanan siyasi olaylar toplumun "Ufuk Çizgisinden Öteye" bakabildiğini bir göstergesi.
Bu hafta vizyona giren giren "Lee" filmi sıra dışı bir kadının olağanüstü hayat hikayesini anlatıyor.
Geçen hafta bu yılın en iddialı, en çarpıcı oyunlarından bir tanesini izledim: Gidion'un Düğümü. Oyun bir yüzleşme hikayesi.
Günlerdir Oscar rüzgarı esiyor. Art arda Oscar adayı filmleri gösterime giriyor.
Casa Botter Beyoğlu hafızasının simge yapılarından bir tanesidir. Bende buraya her zaman bayılırım. Bildiğiniz gibi Padişah II. Abdülhamid tarafından sarayın resmi terzisi ve modacısı olan Jean Botter için yaptırılmış.
Yolunuzu bu aralar Haliç'teki Feshane'ye düşürün. Burada karşınıza inanılmaz etkileyici bir sergisi çıkacak: "Kayıp Alfabe." Ahmet Güneştekin'in eserlerinden oluşan sergi son yaşadığımız çağın adeta bir aynası.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi yine, yeni güzel bir işe imza atmış. İstanbul'un simge lezzetlerinden olan lüferin tarihi ve kültürel yolculuğunu beyaz perdeye taşımışlar.
Sinema salonlarında seyirci sayısı kar gibi erirken, salonlarada son derece az sayıda kaliteli film geldi ne yazık ki.