Yapay zekâ ve duygular: Yakınlık mı, illüzyon mu? – 2. bölüm
"Azerbaycan'dan Türkiye'ye gelirken Gürcistan topraklarında düşen bir Türk C130 askeri kargo uçağımızın kaza haberini büyük bir üzüntüyle öğrendik, şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Geçen hafta yapay zekânın hayatımıza girmesiyle başlayan tartışmada, bugün bir adım daha derine iniyoruz: Yaşadığımız dijital yakınlık gerçekten gerçek mi, yoksa bir illüzyon mu?
Yapay zekâ artık sadece bilgi üreten bir teknoloji değil; duygularımıza dokunan, bizi “anladığını” hissettiren bir varlık hâline gelmeye başladı. Telefonda konuşurken tonumuzu çözüyor, üzüldüğümüzde teselli ediyor, yalnız kaldığımızda sohbet ediyor. Bir teknoloji bizi anlıyor gibi görünüyor… Peki gerçekten öyle mi? Yalnızlığın arttığı bir çağda, insanın içindeki o boşluğu dolduran dijital bir “eşlikçi “ye dönüşmüş durumda, ama bu yakınlık gerçek mi, yoksa kusursuz bir illüzyon mu?
Gerçek insan teması eksik kalıyor
Unutmayalım: Karşımızda kalp yok, bilinç yok; sadece çok iyi hesaplanmış bir empati simülasyonu var. Yapay zekâ, insanların hislerini çözümleyip buna göre cevap veriyor, ama gerçekten hissetmiyor. İnsan beyninin “anlaşıldım” hissine verdiği tepkiyi taklit ediyor, ama bu bir illüzyon. Örneğin yaşlı bir birey, yalnız hissettiğinde uygulamayla konuşuyor; rahatlıyor ama gerçek insan teması eksik kalıyor. Bu küçük rahatlama, zamanla gerçek ilişkilerin yerini tutamayacak bir alışkanlığa dönüşebilir.
Elbette fırsat tarafı da var. Yapay zekâ, psikolojik destek uygulamalarında insanı rahatlatabiliyor. Yaşlılara yalnız hissettirmeden eşlik ediyor, eğitimde öğrencinin duygusuna göre yaklaşımını şekillendiriyor. Engellilere iletişim desteği sağlıyor. Doğru kullanılırsa hayatı kolaylaştıran, insanı güçlendiren bir teknoloji hâline gelebiliyor. Örneğin çevrimiçi terapilerde duygu analizi yapan algoritmalar, danışanın ruh hâlini fark ederek öneriler sunabiliyor. Bu fırsatlar, doğru çerçevede uygulandığında değerli.
Sahte yakınlığı daha cazip hâle getiriyor
Ama tehlike de aynı derecede gerçek. Duygularımıza göre bizi yönlendiren algoritmalar, farkında olmadan düşüncelerimizi ve davranışlarımızı şekillendirebilir. Dijital yakınlık gerçek ilişkilerin yerini almaya başlarsa, insan-insan bağı zayıflar. Kişinin duygusal verisi, yani en zayıf noktası, başkalarının kontrolüne geçebilir. Bağımlılık, yanlış yönlendirme ve mahremiyet ihlali riskleri burada başlıyor. Özellikle gençler arasında artan yalnızlık, yapay zekâyla kurulan bu sahte yakınlığı daha cazip hâle getiriyor.
Türkiye’de düzenleme ve veri güvenliği konusunda eksiklikler mevcut. Kişisel duygusal verinin korunması artık kritik bir mesele hâline geldi; KVKK ve uluslararası standartlar göz önünde bulundurulmalı. Bu konular çözülmeden, algoritmaların sunduğu sahte yakınlık, toplumda bağımlılık ve yanlış yönlendirme risklerini artırabilir.