Türkiye gündemi ve gerçekler - 9
"İnsanlar, diğer insanları kardeşleri gibi görmedikleri sürece çıkarları için birbirlerinin hayatlarını yok edeceklerdir.
Tanrıyı sevdiğini söyleyip de kardeşlerinden nefret eden yalancıdır. Çünkü , gördüğü kardeşlerini sevmeyen, görmediği Tanrı’yı asla sevemez…”
Tolstoy , 82 yaşındayken, 1910 yılında , Astapovo'da bir tren istasyonunda zatürreden ölmeden önce söylediği bu söze katılmamak elde değil .
Bu hafta bana göre 3 önemli olay insanların canını sıkmıştır. İlki Harp okulunu derece ile bitiren Teğmenlerin resmi tören sonrasında kendi aralarında yaptıkları yemin tekrarının basına sızan görüntülerinin akabinde, kara listeye alınmış ve ordudan ihraç istemi süreci başlatılmıştır.
Bu gençler elbette ki ülkede yaşanan kötü gidişat neticesinde kendilerince bir tepki göstermişlerdir. Ancak yemin tekrarında, okunan yemin metninin dışına da çıkmamışlardır. Hukuka göre, yapılan eylemin cezası kınama olabilir, savunma istenebilir, disiplin cezası olabilir, bu yaptıkları sicillerine işlenebilir ancak asla ordudan ihraç bu seçeneklerin arasında yoktur, olmamalıdır.
Ne yani teğmenler bu olay neticesinde ayaklanma süreci başlatıp TSK içinde bir darbe sürecimi başlatacaklardı?
Bu eylemden bu sonucumu çıkarmalıyız, elbette ki hayır.
İkinci önemli hadise Esenyurt Belediyesi’nden sonra başka belediyelere de kayyum atama sürecinin devam etmesidir.
Bu sonuçta insanları ziyadesiyle rahatsız etmiştir. Zira halk doğru yada yanlış bir kişiyi seçmiştir. Şimdi kalkıp hayır arkadaş siz kimi seçerseniz seçin ben istediğim gibi değiştiririm derseniz o zaman insanlar da şu soruyu sorar: En sonunda yine senin istediğin olacaksa o zaman neden seçim yapıyoruz?
Üçüncü önemli hadise ise bir dönem birlikte TV programı yaptığım, arama kurtarma ve dağcılık konusunda ülkemizin medarı iftarı, AKUT, kurucu onursal başkanı, Nasuh Mahruki’nin tutuklanması çok talihsiz olmuştur.
Sonrasında gazeteci Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz’ın, tutuklanma istemiyle, haklarında suç duyurusunda bulunulması, insanları kaygılandırmıştır.
Oysa ülkemizde hükümetin çözmesini beklediğimiz konular bunlar değildir.
Yani siz, teğmenlerin tamamını ordudan ihraç da etseniz.
Nasuh Mahruki’ye 30 yıl hapis cezası da verseniz. Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz’ı Nasuh Mahruki ile aynı koğuşa da koysanız son kararı daima millet vermiştir bu ülkede.
Tayyip Erdoğan, bir şiir okuduğu diye okuduğu şiir bahane edilerek hapse atılmış, sonrasında önce Başbakan sonra Cumhurbaşkanı olmuştur.
Bu kararı veren millet, haksızlığa kim uğramışsa her daim yerden kaldırmış ve sonrasında baş tacı yapmıştır.
Bu ülkede millete rağmen, adaleti bir sopa olarak kullananların asla kazanamayacakları bir savaştır bu…
Oysa şimdilerde, herkesin gündemi, ekmeğidir, suyudur, ısınmasıdır, kirasıdır. Aldığı emekli maaşının yetmemesidir. Aldığı asgari ücretin 1 hafta içinde tükenmesidir.
Gıda enflasyonunun %100’ü geçmesidir. Sağlık hizmetlerinin aksamasıdır. Okulların temizlenmesinin bile problem olmasıdır. Atanamayan öğretmelerin işsiz kalmasıdır.
Ülke yangın yeridir. Kış çetin şartlarını göstermeye başlamıştır. Doğalgazı açsan, faturayı ödeyemeyeceksin, açmasan, çocuklar hasta olacak…
Dertler bu şekilde 1500 iken şu an konuşulan, gündemi meşgul eden konular, halkın gerçek gündemi değildir.
Ülkede her şey yolunda gitseydi eğer, teğmenler tepki göstermek ihtiyacı hisseder miydi acaba?
Ülkede her şey yolunda gitseydi eğer, Nasuh Mahruki, Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz yaptıkları eleştirileri yapabilirler miydi acaba?
Siyasetçilerin görevi çözüm bulmaktır. Ülkelerinde yaşadıkları kötü şartlardan şikayet eden insanları hapse atarak susturmak değil...
İstenen nedir acaba? 1984 romanındaki gibi distopik bir ortam olsun herkes sussun ve bu kötü gidişatla, insanların sıkıntıları geçmediği için kanser olup ölene kadar sürsün mü?
Kıymetli okurlarım, bu günkü yazımı Karadeniz’in yetiştirdiği en önemli sanatçılardan biri olan Kazım Koyuncu’nun efsane sözü ile bitirmek istiyorum:
“Beni radyasyon değil, Türkiye’de ki sistem kanser etti…”