Türkiye gündemi ve gerçekler – 8
Örümcek, ağına takılmış bir sineğe sorar: Seni kurtarması için yalvardığın Tanrı, benim öğle yemeğim için şükrettiğim Tanrı mı? Bende size soruyorum: Sizi kurtaracağını düşünerek oy verdiğiniz siyasetçiler, aslında sizi daha fakir, zenginleri de daha zengin yapan aynı kişiler olabilir mi?
Bakınız kıymetli okurlarım, bu güzel ülkede 10,3 milyon insan devletin verdiği sosyal yardımlarla geçinebiliyor. Ülkemizin ekonomik olarak düştüğü durum içler acısı. Asgari ücret tüm çalışan sayısının %70’inin aldığı genel ücrete dönüşmüş durumda. Bizi kıskanan Avrupa’da ise bu oran tüm çalışanların %8’i kadar. Yani Avrupa’da bir ülkede yaşadığınızı düşünün. Bu ülkede, tüm çalışanlarının %70’i asgari ücret alacak kadar fakir olsaydı yer yerinden oynardı. Ancak ülkemizde sinek ve örümceğin kendi aralarında yaptığı ibretlik konuşmayı maalesef yaşıyoruz.
Şimdilerde medyadaki o cılız asgari ücret tartışmalarının yaşandığı programlarda insanların bilinç altına, aslında ocak ayında yapılacak olan kıytırık zammı, alıştırma çabalarını görüyorum. Bazı yandaş kanallarda, Maliye Bakanının, asgari ücretin aslında hiçte düşük olmadığını savunduğu konuşmalarını ise hayretle izliyorum. Fakat, 17,002 TL’nin alım gücüne baktığımızda rakamların gerçeği yansıtmadığını hepimiz her gün çarşıda, pazarda ve markette yaşıyoruz.
Ve ülkemizde Özal döneminden beri kemikleşmiş olan, orta sınıfın yok olduğunu artık sadece zenginler ve fakirlerin olduğunu görüyoruz.
Öyle ki sosyal medyada insanların bu durumu protesto etmek için yazdığı;
“Depresyon, zenginler içindir. Biz sabah kalkıp işe gideriz…” Sözünü inanılmaz anlamlı buluyorum.
Bu haftanın bence en talihsiz olayı ise bir annenin çalışmak için evde yalnız bırakmak zorunda kaldığı 5 yavrusunun, evde çıkan yangın sonucunda hayatını kaybetmesine karşı, bir AK PARTİ milletvekilinin kullandığı tuhaf cümleler olduğunu söyleyebiliriz.
Sonrasında, bu aileye devlet tarafından yapılan yardımın sadece 4 bin TL olduğunun ortaya çıkması neticesinde, CHP grubuna o kadar üzüldüyseniz ve devletin yaptığı yardımı beğenmediyseniz belediyelerde yaptığınız konser harcamalarından bir kısım parayı buraya aktarsaydınız sözleri, son derece abes son derece talihsiz olmuştur.
Zira, geriye dönük olarak İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediyeleri de araştırılsaydı eğer, Ak partinin bu tarz konserlere çok daha fazla bütçe aktardığı, rahatlıkla görülebilirdi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, 2017 yılında konserler için harcadığı paranın 130 milyon 637 bin 187 dolar olduğu ortaya çıkarken.
Melik Gökçek’in dinozor parkı skandalı o kadar çarpıcı bir yolsuzluk örneğidir ki sonrasında tamamen çöp olan, emsallerine göre son derece kalitesiz yapılmış olan sözde eğlence parkı, 750 milyon dolar gider gösterilerek, bu alanda eşi benzeri görülmemiş bir hırsızlık örneğidir. Bu rezalet, ciddi bir boyuta ulaştığı ve sosyal medyada viral olduğu için Melih Gökçek’in uzun yıllardır sürdürdüğü Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı serüveni, Cumhurbaşkanı emriyle sona erdirilmiştir.
Kıymetli okurlarım, burada amaç üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi?
Devletin şefkatli yanını, bu cefakar millet darda kaldığında görmeyi hak etmiyor mu?
Yani bu devlet, 5 tane müteahhidin milyarlarca dolar vergi borcunu tek seferde silerken gösterdiği merhametini, neden 5 yavrusunu koruyabilmek için göstermekte aciz kalmıştır?
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletini acziyet içerisinde göstermek, büyük bir haksızlık değil midir?
Bütün bu yaşananlara öfkelenmemek, elde değilken ve bu cefakar millet, fakirlik ve geçim derdindeyken, kurnaz politikacıların hala seçim derdinde olmaları ne büyük bir talihsizliktir.
Son tahlilde, bu günkü yazımı Leonardo da Vinci’nin 1519’da ölmeden önce söylediği, efsane sözlerinden biriyle bitirmek istiyorum.
“İnsanlar üçe ayrılır.
Görenler, gösterilince görenler ve asla göremeyenler…”