Türkiye gündemi ve gerçekler - 7
Sigmund Freud, tecrübeyi şöyle tanımlıyor: "İnsanlar yavaş yavaş inanmayı, güvenmeyi, sevmemeyi , kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde, artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların tecrübe dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş bir insana (tecrübeli) denir."
Bakınız kıymetli okurlarım, yolda yürürken, metrobüse bindiğinizde, marketten alışveriş yaptığınızda şöyle bir etrafınıza bakın insanların zaman içinde nasıl tecrübe kazandığını göreceksiniz.
Ekranlardaki tartışma programlarında gündemi, kamuoyuna açarak insanların nasıl düşünmeleri gerektiği konusunda bilinç altı mesajlar veren paralı askerleri izliyorum hayretle.
Ve sanki bu ülkenin şu anki en büyük problemi anayasa değişikliği yapılması ya da Cumhurbaşkanlığı adaylarından birini nasıl karalarız da mevcut Cumhurbaşkanı bir dönem daha koltuğunu kimseye bırakmaz…
Oysa halkın asıl merak ettiği konu, asgari ücret Ocak ayında kaç TL olacak?
İnsanlar geçim, kurnaz siyasetçiler ise seçim derdindeler.
Bakınız asgari ücret komisyonunda 15 kişi var bunlar devleti, işvereni ve işçiyi temsilen bu komisyondalar.
Peki bu komisyondan işçilerin lehine bir karar çıkma ihtimali var mı?
Normalde asgari ücretin reel enflasyon karşılığı olarak en az 35 bin olması lazım ancak TUİK enflasyonu kırpıp gerçeği yansıtmadığı için işveren %25 gibi komik bir artış ihtimalini basından duyurup insanların bilinç altını buna göre hazırlamalarını istiyor. Diğer taraftan aynı işveren hükümeti de şöyle tehdit ediyor eğer beni böyle ciddi bir ücret artışına zorlarsan bende elimdeki işçilerin yarısını çıkarırım. O zaman da insanlar protesto eylemleri yapar ve ekonomik krizi ön plana çıkarır. Hükümet olarak bu sana eksi yazar. Ülkenin istihdam oranı düşer. Toplumda bu durum sosyolojik problemlere dönüşüp suç oranlarını arttırır.
Yani aslında yıllardır oynanan bu komedi filmi , bu danışıklı döğüş hikayesinin özeti budur.
Bu komisyondan asla emekçi kesimin lehine bir karar çıkmaz, çıkmamıştır da.
Yani neresinden toplarsanız toplayın insanlarımızın yaşadığı bu fakirlik derinleştikçe hareket kabiliyeti azalan vatandaşlarımızın çok daha mutsuz ve umutsuz olduğunu görüyor ve üzülmeye devam ediyorum.
Bakınız çözüm aslında çok zor değil . Ben bir siyasi otorite olarak parti kurup, Cumhurbaşkanlığına talip olsam ilk yapacağım şey devletin kanını bir sülük gibi emen tüm giderleri tespit ederdim.
Bu tespit sonucunda Devletten en çok iş alan 5 müteahhide son 22 yılda verilen tüm İhaleleri hesap uzmanlarına inceletip yapılan işlerin maliyetini belirledikten sonra yaptıkları hırsızlığın bedeli olarak tüm mal varlıklarına el koyar hazineye devrederdim. Bu müteahhitlerin yargılanma sürecinde siyasi iş birlikçilerini de yakalayıp yargılanmalarını sağlardım.
Bu müteahhitler son 22 yılda yaklaşık 300 milyar dolarlık iş aldılar. Şimdi size sadece yol üzerinden bir karşılaştırma yapacağım.
Çin 2540 km yolu 2,5 milyar dolara yaparken biz 463 km. kuzey Marmara otoyolunu 8 milyar dolara yaptık . Bu oranları anlaşılır hale getirelim. Çin’deki yol Kuzey Marmara otoyolunun 5,4 katı olduğuna göre biz bu yolu yapmaya kalksak demek ki 43,2 milyar dolar ödeyecektik. Bakınız kıymetli okurlarım Çin’de bu işi yapan firma da mutlaka kar etmiştir . Oysa arada 40,7 milyar dolar fark oluşmuştur. 16 kat kar edilmesi sizce normal midir?
Peki bu para kimin cebine girmiştir?
Diyanetin 130 milyar olan bütçesini, milli eğitimin 38 milyar olan bütçesinin yarısına indirirdim. Zira bu ülkenin imam hatip lisesine değil fen lisesine ihtiyacı vardır.
Maliye Bakanı emekli için asgari ücret için para yok diyordu ya al sana kaynak işte.
Asgari ücret ve en düşük emekli maaşlarını eşitleyip 2025 için 35 bin TL yapardım.
Vatandaşlarımın nefes almasını sağlardım.
Benim burada yaptığım hesabı maliye bakanlığı yapamıyor mu yani?
Son tahlilde, bu günkü yazımı Leonard Cohen’in sözüyle bitirmek istiyorum.
‘Herkes biliyor, geminin su aldığını .Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini.
Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu... ’