SON DAKİKA

Türkiye gündemi ve gerçekler - 6

Diktatör Batista'yı devirdikten sonra Fidel Castro'ya sormuşlar: "Emir verin sarayların birini sizin için hazırlayalım…"

Fidel cevap vermiş:

“Eğer ben sarayda yaşayacaksam, Batista’yı niye devirdik?”

Sıradan bir insan güç zehirlenmesi yaşadığında, bir süre sonra bu hastalığın neticesinde diktatöre dönüşürken. Kumaşında liderlik olan Atatürk gibi insanların halen büyük bir ciddiyetle anılmaları, elbette ki tesadüf değildir.

Bu haftanın bence en önemli haberi Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer hocanın gece saat 05-00’da evinden alınarak tutuklanması ve Türkiye’nin en büyük belediyesine kayyum atanmasıydı.

Bu olayın neticesinde pek çok soru cevapsız kalırken, devlet istediği an kimseyi takmadığını hukuku yok sayarak güvenlik güçlerini sopa gibi nasıl kullanabileceğini bir kez daha kanıtladı.

Devlet, madem 10 yıldır PKK ile Ahmet Özer’in telefon konuşmalarını biliyorsa o zaman belediye başkan adaylığı sırasında yapılan güvenlik soruşturmasından neden geçmesine izin verildi?

Kaldı ki 10 yıl öncesine gideceksek şuan hükümette milletvekili, bakan statüsünde yer alan AK Parti üyelerinin, %90’ının FETÖ’cü olarak değerlendirilmesi gerekmez mi?

Buradan Ahmet Hoca’nın PKK’nın ileri gelenleriyle görüşmesini aklamaya çalıştığım düşünülmesin zira benim anlatmaya çalıştığım eğer bir ülkede hukuk varsa, bu hukukun sopası, yasalar çerçevesinde herkesi dövebilmeli. 

Aksi taktirde bana kimse demokrasi masalları okumasın. Bir yandan “Apo’yu çağıralım mecliste konuşsun artık bu kavga bitsin, kan akmasın” diyeceksin diğer taraftan halkın oyuyla belediye başkanı olmuş bir üniversite hocasını yok sayıp belediyeye kayyum atayacaksın?!?!

Bakınız kıymetli okurlarım. Esenyurt benimde yaklaşık 25 yıldır yakından tanıdığım her kesim emekçi insanın yaşam mücadelesi verdiği gayri resmi nüfusu 1.4 milyona dayanmış ülkemizin en büyük ilçesidir. Muhtemelen ilerleyen dönemde bu ilçe bölünerek İstanbul’un 40. İlçesi buradan doğacaktır. Ancak halkın iradesine yapılan bu tarz müdahaleler demokratik anlamda ilerlemeyi düşünen ülkemiz adına, kara leke sürmektedir.

Hükümetin yapması gereken şey ülkenin refah seviyesini arttıracak çözümler ortaya koymaktır.

Asgari ücret ne olacak?

Gıda enflasyonunda ki inanılmaz artış nasıl duracak?

Emekliler ikinci bir işte çalışmadan nasıl hayatta kalacak?

Kadına uygulanan şiddet, çocukların öldürülmesi nasıl engellenecek?

Zavallı sokak hayvanlarını katletmeden onlara nasıl sahip çıkabiliriz?

Çiftçi nasıl desteklenirse tarım ve hayvancılık kurtulur?

Cevaplanması gereken onlarca problemi olan güzel ülkemde, etin kilosunu yurt dışından 3 dolara alıp (103 TL), iç pazarda kilosunu 500 TL’den satıp vurgun yaparak insanların yarasına merhem olamazsınız. 1 LT. mazotu 15 TL’ye mal edip, çiftçiye 43 TL’ye satarak gıda enflasyonunu engelleyemezsiniz.

Amaç, halkın problemlerini çözmek mi yoksa çözüyormuş gibi yapıp havuz medyasıyla her şeyin güllük gülistanlık olduğunu ekranlardan gösterip algıyı yönetmek mi?

Bakınız, bir haftadır tüm kanalları tarıyorum Türkiye’nin en büyük ilçesinin belediye başkanı hapse atılıyor, belediyeye kayyum atanıyor ve bu haberin hiçbir detayı hiç bir kanalda yayınlanmıyor yok sayılıyor (Now TV, Halk TV, Sözcü TV, Flash TV hariç) parayla tutulmuş gazeteci müsveddeleri durumu yanlı olarak tartışıyor ve algıyı yönetiliyor.

Ondan sonra da içinde haksızlığa uğramışlık duygusunu biriktirmiş sıradan insanlar, sıradan olaylara aşırı tepki gösteriyorlar ve birbirlerini öldürüyorlar, şiddet inanılmaz şekilde tırmanışta.

Sosyolojik olarak toplumun olaylara verdiği tepkilerin daha da kötüye evrildiğini görüyoruz…

Peki tüm bu kötü gidişat nasıl düzelecek insanlar bu şekilde çok kötü koşullarda yaşamaya devam mı edecekler?

Ne yapmalıyız?

İşte akil insanlarımızın kafa yorması gereken konu budur.

Bu gibi durumlarda İsviçreli psikiyatr , Carl Gustav Jung’u sıklıkla anmadan edemiyorum .

Analitik psikolojinin kurucusu, derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir.

Son tahlilde bu günkü yazımı Jung’un en sevdiğim sözlerinden biriyle bitirmek istiyorum:

“Kişinin huzursuzluğu, mutsuzluğu, gerginliği, sıkıntısı, depresyonu onu uyandırmaya çalışan çok önemli dostlarıdır…”