Türkiye gündemi ve gerçekler-5
Bir Roma atasözü, siyaset de yaşanan çirkinlikleri özetlemek için şöyle der: "Siyaset, kuzuyu yemek için, tilki ile plan yapıp, kurtla birlikte öldürüp, sahibi ile yas tutmaktır..."
Bu hafta maalesef bu sözü doğrulayacak nitelikte çok enteresan gelişmeler yaşandı.
Yıllardır terörün varlığını bir sörf tahtası gibi kullanarak insanlarımızın milli duygularının rüzgarıyla siyaset sahnesinde boy gösteren Bahçeli, kendisinden beklenmeyecek tuhaflıkta bir çıkış yaparak sadece ülkücü kesimi değil, tüm ülke insanını hayretler içinde bıraktı.
İmralı adasında 25 yıldır hapis yatıp son 40 yılda yaklaşık 50 bin kişinin ölümünden sorumlu olan, terörist başı Öcalan’ın meclise gelerek konuşma yapmasını ve akabinde PKK’nın silah bırakarak terörün bitirilmesini teklif etti.
Allah Allah, biz bunu daha önce niye düşünemedik acaba?!?!
Sanki bu yapılanma ve arkasında kurulması planlanan Kürt devleti Apo’nun planıymış gibi tuhaf bir senaryo yazıldı ancak bu planda bırakın Apo’yu PKK bile piyon.
Devlette herkesin bilip de dile getirmediği asıl senaryo ise bölgede İsrail’in finanse ettiği ve Amerika’nın senaryosunu yazdığı film neredeyse vizyona girecek, bunlar hala saf hayallerle yeni bir senaryo üretmeye çalışıyorlar.
Tıpkı hain FETÖ terör örgütü nasıl bir CIA projesi ise bölünen Irak, Suriye ve Türkiye’nin güneydoğusunu içine alan bir Kürt devleti kurma planı da 40 yıldır devam eden politikalarla son haline yaklaştı.
Bu bölgede önemli bir Norveç petrol firmasının yaptığı rezerv araştırması sonucunda 4 trilyon dolarlık bir petrol rezervinin olduğu ve yeni kurulacak Kürt devletinin finansmanında kullanılacağı konuşuluyor.
Bahçeli’nin açıklamasının akabinde Ankara’da yapılan terör eylemi ise biz buradayız istersek her türlü eylemi yaparak sizi istediğimiz kıvama getiririz anlamına geliyor.
Bu ülkenin tarihini detaylı incelediğimizde, 1946’da Cumhuriyeti henüz özümsemeden erken bir zamanda çok partili hayata geçişimizden tutun da, köy enstitülerinin kapatılmasına, uçak fabrikalarının kapatılıp uçakların gömülmesine, Marshall yardımı adı altında sözüm ona ülkemize yapılan yardımlarla yeni fabrikalar kurulmasının önünün kapatılmasına, eğitim sisteminin tamamen ezberci ve araştırmadan uzaklaştırılarak çökmesini sağlayacak müfredatların oluşturulmasına, Kıbrıs’ta hakkımızı ararken uğradığımız ambargolardan, sağcı solcu meselelerinden, ordunun yönetime sıklıkla el koyarak darbe yapmasına, PKK’nın bu ülkenin başına bela edilmesine, FETÖ terör örgütünün hesapta 180 ülkede Türkçe eğitim veren okullar açıp hizmet yapıyoruz görüntüsüyle milletin din duygusunu sömürerek ülkenin başına nasıl bela olmasına kadar, bu ülkenin başına ne kadar felaket gelmişse, tamamında Amerika’nın direk yada dolaylı olarak işin içinde olduğunu görüyoruz.
İnsanlarımız maksatlı olarak ekonomik krizlere maruz bırakılıp derin bir fakirlik içinde hayat mücadelesiyle boğuşurken, Nazım’ın tabiriyle “Nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi, çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin.”
Sözüne hak vermemek elde değil.
Bana göre, ulusal güvenlik meselelerinde, 50 binden fazla insanın kanını döktüğü, anaların ağlayıp, ocakların söndüğü, uğrunda ciddi bedellerin ödendiği, milletimizin çok üst düzeyde önemsediği hayati konular, romantik temennilerle çözüme kavuşturulamaz…
DEM partiye şirin gözükerek ne iktidar bir dönem daha seçilebilir nede muhalefet bu meselinin rüzgarıyla iktidara gelebilir çünkü vatanın bölünmezliği siyaset üstü bir konudur ve tartışmaya kapalıdır.
Filmi çeken Amerika olduğu için, herkesin bilmesi gereken tek şey:
DEM + APO + PKK = PİYON’dur buradan bir ülkenin toprak bütünlüğünü tartışmaya açacak bir anayasa değişikliği oyunu sahnelenemez.
Çünkü, bu milletin ihtiyacı olan şey, böylesine siyasi çalkantılı bir dönemde aceleyle anayasa değişikliğine gidip anayasanın dokunulmaz maddelerine müdahale etmek değildir.
İnsanların hayati önceliği olan meseleler, maddi problemleri, eğitim ve sağlık problemleri, barınma problemleri, beklenen depreme karşı binalar için yapılması gereken müdahaleler gibi onlarca madde yazabilirim.
Ancak buna gerek yok çünkü siz bunları zaten iliklerinize kadar yaşıyorsunuz.
Son tahlilde bu hafta ki yazımı Slavoj Zizek ile bitirmek istiyorum:
“Kötülerin kaybetmediği bir ülke, çocuklarına ahlakı öğretemez…”