SON DAKİKA

Türkiye gündemi ve gerçekler-2

Bugün Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu ile başlamak istedim. Oktay hoca 26 yaşında Profesör olan ve Amerika da kendinden uzun süre söz ettiren haklı olarak Türk Einstein'ı lakabıyla anılan önemli bir bilim insanıydı. Ayrıca, Türkçe konusundaki hassas çalışmalarının dışında gerçekleri söylerken kimseden çekinmezdi.

2015 tarihinde 80 yaşında ölmeden önce söylediği gibi: Milletvekili maaşı memur maaşı seviyesine getirilmeli ki gerçek Vatanseverler Milletvekili olsun. Menfaatçiler değil…

Şimdilerde etkinliği çok azalmış olan milletvekillerinin kavga etmek ve kürsüye çıkıp deşarj olmak, birbirlerine sataşmak dışında etkin bir karar alabildiklerine şahit olmadım. Ekonominin kötü gidişatı hiçbirinin umurunda değil mesela. 

Kürsüden esip gürleyen retorik ustası vekiller, öğle arasında meclis yemekhanesinde kuzu pirzolayı, gariban bir okul kantinindeki tosttan daha ucuza yediklerinde hiçbirinin buna itiraz ettiğine şahit olmadım mesela.

Ülke daha da kötüye giderken Halk TV’de program yapıp ellerini ovuşturanlar en az A Haber’de ülkeyi iyi göstermeye çalışan yanlı ve yalan haber yapanlar kadar suçludur bana göre.

Bunların hiç biri vatansever olamaz ve sokaktaki sıradan vatandaşların günlük geçim kaygılarını hissedemezler çünkü program bitince her akşam, tamamı rahatlamış olarak son model arabalarına binerek evlerine dönüyorlar.

Ali Şeriati’nin söylediğine katılmamak elde değil: “Haram lokma yerken besmele çekenlerden tiksindim…”

Bu nedenle ülkemizin dinden geçinen beş para etmez tarikatlardan ve Atatürk’ün ismine sarılarak gerçek dindarları bir pislik gibi gören şovmen devrimcilerden temizlenmesi gerekiyor.

Ondan sonrada Charles Bukowski gibi çok küfür ediyorsun diyorlar bana, üstad haklı 

‘Ne yani hayatımızın içine edenlere şiir mi yazsaydım?’ 

Bakınız kıymetli okurlarım, ülkemiz her alanda kan kaybediyor. Maddi imkansızlıklar, hayat pahalılığı, tarım ve hayvancılığın kötü yönetilmesi sonucu oluşan gıda enflasyonu, eğitim ve sağlığın tamamen paralı olması adeta parası olmayan insanların okumaya da hastalanmaya da hakkı yok gibi son zamanlarda. Mülteci sorununun tavan yapması ülkemizin adeta başka ülkelerin çöplüğü haline gelmesi ve mütemadiyen bazı şeylerin düzeleceğini söyleyip hiçbir şeyi düzeltemeyen bir hükümet, etkisiz ve yetkisiz bir muhalefet. Deprem tehdidi altında olan şehirlerde canları tehlikede yaşamaya mecbur olan bordro mahkumları…

Tarikatların kayırdığı liyakatsiz insanların cirit attığı bir ülke düşünün ki 10 sene önce olmuş ve bitmiş çok kötü bir olay bir hafta gündemi adeta askıya alıyor.

Cem Gariboğlu, acaba gerçekten öldü mü?

Yoksa, öldü süsü verilip yurt dışına mı kaçırıldı?

Yargıya olan güvenimiz tam olsaydı eğer sizce böyle bir tartışma yaşanabilir miydi?  

Bu olayın önemsiz olduğunu söylemiyorum ancak Ekim 2024’de gündemde olması gereken adeta haftayı domine eden bu tatsız konu, şimdi durup dururken nereden servis edildi?

Daha zavallı Narin kızımızın neden öldürüldüğü ortaya çıkmadan, acaba İmamoğlu hapse girecek mi? 

Yoksa, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Mansur Yavaş mı olacak?

Daha okullarda ki temizlik görevlilerinin ödeneği olmadığı için velilerin okulu temizlemesini hayretle izlerken bir anda nasılda gündemi istedikleri gibi değiştirip her akşam maaşla tutulan, sözüm ona gazeteci müsveddelerine, istedikleri konuları tartıştırarak kamuoyunu meşgul ettikleri zırvalarını, şiddetle kınadığımı bu vesile ile açıkça söylemek istiyorum…

Aziz Nesin, bu dincileri nasıl da analiz etmiş. Bakın ne diyor?

‘Yobazın biri çıkıp tuvalete gitmek yasaktır desin. Bundan dolayı altına s…..k (pisleyecek) o kadar çok insan var ki bu memlekette…

Şaşırıyorum, hala imam hatip lisesi açarak bütün problemleri çözmeye çalışan bir kesim var bu ülkede…

Bırakın şu zavallı çocukları fen lisesine gitsinler…

Son tahlilde, bu hafta ki yazımı, Sadi Şirazi ile bitirmek istiyorum: 

“Kalıcı olmayana gönül bağlamam.

Yarın bir sırdır onun için endişelenmem. Dün bir hatıradır hasretini çekmem.

Bu gün ise bir hediyedir, kıymetini bilirim…”