SON DAKİKA

Tüketici değil, türetici!

Sevgili okuyucularım bu hafta size son günlerde akademik literatürden çıkarak günlük terminolojide de sık sık duymaya başladığımız yeni bir kavrama değinmek istiyorum.

“Türetici…”Bugün dünyada üretimden tüketime kadar uzanan zincir, sadece ekonomik değil, aynı zamanda etik, çevresel ve toplumsal bir mesele haline geldi. Bu bağlamda son yıllarda daha çok duymaya başladığımız bir kavram var: “Türetici.” Geleneksel tüketici anlayışını sorgulayan ve değiştirmeyi amaçlayan bu yaklaşım, sadece bir kavram değil; aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir duruş ve bir toplumsal dönüşüm hareketi.

Peki nedir bu “türetici” olmak? Basitçe söylemek gerekirse, türetici; satın aldığı ürün ve hizmetlerin nasıl, kimler tarafından, hangi koşullarda üretildiğini sorgulayan, bu sorgulamayı alışkanlık haline getirmiş ve tercihiyle ekosisteme katkı sağlayan kişidir. Yani bir yandan tüketirken, diğer yandan üretim sürecine etik, sosyal ve çevresel olarak katkı sunar. Artık yalnızca fiyat ve performans odaklı alışveriş yapan bir kitle yok; aynı zamanda değer odaklı, bilinçli ve sorumlu bireyler söz konusu.

Türetici kavramı, ilk bakışta minimal bir fark gibi görünse de aslında toplumsal düzlemde büyük bir etki gücüne sahip. Bu yeni yaklaşım, özellikle küçük üreticilerin, yerel kooperatiflerin ve sürdürülebilir üretim modellerinin desteklenmesini sağlıyor. Örneğin, pazardan aldığı domatesin hangi toprakta yetiştiğini, o çiftçinin hangi koşullarda çalıştığını, ilacın ne kadar kullanıldığını bilmek isteyen biri, sadece “tüketici” değil; aynı zamanda “türetici”dir. Çünkü tercihiyle bir üretim modelini sürdürülebilir kılıyor, yaşatıyor, destekliyor. Türetici hareketinin temelinde, alışverişin sadece bireysel bir ihtiyaç giderme davranışı değil, aynı zamanda kolektif bir etki yaratma aracı olduğuna inanmak yatıyor. Yani her alışveriş, aslında bir oy vermek gibi. Hangi üretim modelini desteklemek istiyorsanız, tercihinizi ona göre yapıyorsunuz.

Peki neden şimdi? Küresel krizler, iklim değişikliği, gelir eşitsizliği ve pandemi gibi kırılmalar, tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamamıza neden oldu. Artık biliyoruz ki sadece çok üretmek değil, nasıl ve kim için üretildiği de önemli. Bu farkındalık, özellikle genç kuşaklar arasında hızla yayılıyor. Z kuşağı ve ardından gelen Alfa kuşağı, markalardan sadece ürün değil; değer, şeffaflık ve toplumsal sorumluluk da bekliyor. Türetici kavramı da tam bu ihtiyaca cevap veriyor. Bir zamanlar sadece niş bir yaklaşım olarak görülen “adil ticaret”, “organik ürün”, “karbon ayak izi” gibi kavramlar bugün ana akımın içinde kendine yer buluyor. Artık insanlar sadece “ne alabilirim?” değil, “neye katkı sunabilirim?” diye de düşünüyor. Bu zihinsel dönüşüm, piyasaların da yönünü değiştiriyor. Markalar artık sadece ürün değil, hikâye satıyor; sadece ihtiyaç değil, değer sunuyor.

Türetici kavramı, sadece bireysel alışkanlıkları değil; aynı zamanda ekonomik modeli de sorguluyor. Geleneksel kapitalist modelde kar maksimizasyonu en üst amaçken, türetici odaklı ekonomide öncelik sürdürülebilirlik, etik üretim ve sosyal fayda. Bu yeni model, “kazan-kazan” değil, “birlikte kazan” anlayışını benimsiyor. Üretici, tüketici ve doğa arasında dengeli, adil ve uzun vadeli bir ilişki kurmayı hedefliyor. Bu noktada sosyal girişimler, kooperatifler ve topluluk destekli tarım modelleri öne çıkıyor. Türkiye’de de son yıllarda bu anlamda sevindirici gelişmeler var. Kadın kooperatifleri, ekolojik pazarlarda satış yapan küçük üreticiler, yerel tohum hareketleri, gıda toplulukları… Hepsi türetici ekonomisinin filizleri.

Peki Biz Ne Yapabiliriz? Her şeyden önce bilinçli birer türetici olabiliriz. Satın aldığımız ürünlerin üretim koşullarını sorgulayabilir, mümkünse yerel üreticilerden ve sürdürülebilir kaynaklardan temin etmeye çalışabiliriz. İhtiyacımız kadar tüketmek, fazlasını paylaşmak ya da geri dönüştürmek de bu yaklaşımın bir parçası. Ayrıca sosyal medyada türetici hikâyeleri paylaşmak, bu konuda farkındalık yaratmak, çocuklarımıza bu bilinci aşılamak, gıda israfını önlemek, topluluk destekli tarım projelerine katılmak da atılabilecek adımlardan sadece birkaçı.

Sonuç olarak türetici olmak, sadece bireysel bir tercih değil; aynı zamanda kolektif bir dönüşüm hareketidir. Bu hareketin parçası olmak, dünyayı daha adil, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir yer haline getirmek için elimizdeki en güçlü araçlardan biri. Unutmayalım ki biz neyi talep edersek, piyasa da onu üretir. Tüketici değil, türetici olduğumuzda; sadece ürün değil, değer üretiriz. Ve işte o zaman, gerçekten değişim başlar.

Bir sonraki yazımızda, bilginin ışığında güzel günlerde görüşmek üzere…